7 Kasım 2008 Cuma

Hiperaktif Çocuklar İçin Evde ve Okulda Neler Yapılabilir?

1. HIPERAKTIVITE TANIMI


Ergenliğe kadar uzanan çocukluk çağının tümünde gelip geçici veya uzun süreli bir özellik olarak aşırı hareketlilik görülebilir. Hiperaktivite veya hiperkinezi de denen bu uyum sorunu içinde organik kaynaklı MB.D (Minimal Brain Dysfunction) özel ve Önemli bir yer tutar (Aydoğmuş. 1984. s.514).


Minimal Brain Dysfunction kelimelerinin baş harflerinden oluşan MBD. doğuştan hafif motor koordinasyon kusuru olan ya da hareke! sistemi koordinasyonu erken yaşlarda gecikerek olgunlaşan çocukları ifade ederken kullanılmaktadır. Zeka problemi olmayan bu çocuklar, sarsak, beceriksiz, aşırı hareketli, dikkati zayıf çocuklardır (Madi. 1989. s.51).


Özellikle okul çağma gelince daha kola}" tanınan bu çocuklar, okul öncesinde de yaşıtlarından çok değişik bir görünüm içindedirler. Anneler bu çocukları '"Düz duvara tırmanan" çocuklar olarak nitelendirirler. Bir dakika oturmadan anneyi gün boyu ardından koştururlar. Koltukların üstünden atlar. dolaplara tırmanırlar. Boyundan büyük işlere kalkışırlar. Düşseler de. yaralansalar da taşkınlıkları sürer gider. Kuşkusuz böyle bir çocukla gün bo_ u uğraşmak zorunda kalan anne yorulur, katlanışı (sabrı) tükenir. Sen tepkiler ve cezalarla çocuğu dizginlemeye çalışır. Anne-çocuk ilişkisi gittikçe bozulur, ama, çocuk durulacağı yerde daha çok azar. Böylece, anne ile çocuk, kısır bir döngü içine girerler. Kimi anne bu tür çocukların daha bebekliklerinde kıpır kıpır ve tedirgin olduklarını anımsarlar (Yörükoğlu. 1983. s.265).


Hiperaktivite. dikkat süresinin kısalığı, engelleme) e yönelik denelim eksikliği nedeniyle davranışlarda veya bilişle onaya çıkan ataklık e huzursuzluktur (Haris, 1994. s.8).


II- HİPERAKTİVİTENİN GÖSTERGELERİ


Hiperaktivite genellikle 6-8 yaşları arasında fark edilir. Tedavide önemli olan erken tanınmasıdır.


Erken Semptomları: -Devamlı huzursuzluk, sebebsiz bağırma. uykusuzluk, memnun olmama
telaşlı, hareketli, karmaşık düzeni çocuktaki aşırı hareketliliğin ve tedirginliğin başlıca sebebidir. Bütün çocuklarda kısa süreli, gelip geçici aşırı hareketlilikler görülebilirse de şiddetli ve uzun süreli olanlara önem vermek ve tedavi ettirmek gereklidir (Ay doğmuş. 1983. s.9).


Ergenlik döneminde Hiperaktivite bozukluğu olan çocukların bu dönemi daha zor geçirdikleri belirtilmiştir. Anne-baba çocuk arasında en sık karşılaşılan sorunlar genellikle şu konularda yaşanmaktadır.


• Ders çalışma ödevlerini yapma


Evde yapılması gereken işlere yardımcı olma. sorumluluklar yerine getirme

• İyi arkadaş seçme
• Boş zamanlarını yaşma uygun yerlerde geçirme
• Diğer aile bireylerine saygılı davranma, onların özgürlüklerine engel olmama,
• Ev dışında olduğu zamanlarda sorumlu bir biçimde davranma

• Eve belirtilen zamanlarda dönme
• Sigara alkol kullanma


Bu konulardaki çatışmaların temelinde herkesin tahmin edebileceği gibi. gencin kendi istediği gibi davranma isteği, anne babanın ise otorite'yi sürdürme ve kontrolü bırakmaması beklentileri yatmaktadır (Aydın ve Ercan. 1999. s. 165-Î66).


Başlangıcı genellikle 3 yaş dolaylarında olmakla birlikte tanı düzenli öğrenim için gerekli dikkat süresi ve yoğunlaşmasının gelişmesinin beklendiği ilkokul yıllarında konulmaktadır. Populasyonun yaklaşık %3 ile 6 sında gözlenir. Erkek/Kız oranı 3/1 dir.


III- HİPERAKTİVİTENİN ETİYOLOJİSİ (NEDENLERİ)


1- Genetik Nedenler: Hiperaktif çocukların ailelerinde anti-sosyal kişilik bozukluğu, histeri, alkolizm ve madde bağımlılığının daha sık olduğu ortaya konmaktadır.
Çok düşük doğum ağırlıklı çocukların ve daha seyrek olarak genetik kökenli tiroid bozuklukları gibi durumlarla da hiperaktivite görülmektedir.

2- Beyin Hasan: Perinatal dönemde gizli yada açık minimal derece de santral sinir sistemi hasarı olduğu belirtilmektedir. Prematüre doğum oranında sık olduğu ve prenatal dönemde gelişmekte olan sinir sisteminde fiziksel hasarın bulunduğu belirtilmiştir.

3- Nörofızyoloji ve beyin görüntüleme çalışmaları: İnsan beyni belirli dönemlerde hızla büyür. Bunlar 3-10 ay. 2-4 yaş. 6-8 yaş ve 14-16 yaşlar arasındaki dönemlerdir. Olgunlaşma geriliği olan çocuklarda geçici bulgulara rastlanır.

4- Gıda ve katkı maddeleri: Her ne kadar boya maddeleri ve gıda katkılarının, şekerlerin yada kurşunun bu bozukluğa neden olabileceği öne sürülsede. bununla ilgili bilimsel kanıtlar yoktur.

5- Psikososyal etkenler: Bozukluğu olan çocukların sıklıkla parçalanmış ailelerden geldiği, anne-babanın sürekli geçimsizliği ve ana-babada psikiyatri bozukluklar ile tek yada ilk çocuk olma oranının kontrollerden daha fazla olduğu bildirilmektedir. Eğilim yaratan nedenler arasında çocuğun huyu. genetik ailesel nedenler ve toplumun davranış ve başarı ile ilgili beklentileri vardır.


6- Risklerin belirlenmesi: Annenin gebelik öncesinde yada gebelik sırasında tıbbi durumu, duygusal zorluğu, sigara alkol kullanımı yada doğum komplikasyonları risk oluşturan nedenler arasındadır. Çocuğun öyküsünde kala travmalarının sıklığı ile dikkat eksikliği tanısı arasında belirgin ilişki olduğu öne
sürülmektedir (Haris, 1994. s.5).


IV. AKADEMİK PROBLEMLER VE ÖĞRENME GÜÇLÜĞİ


Hiperaktif çocuklarda okulda en az diğer arkadaşları kadar başarılı olabilirler. Bir çocuğun hiperaktif olması asla onun yeterince zeki olmadığı anlamına gelmez. Bu çocuklar düzensizve dikkatsiz olabilirler, fakat bu onların öğrenme yeteneklerinin olmayışından değil, hiperaktiviteden kaynaklanmaktadır. Göz önünde tutulması gereken nokta, hiperaktif çocukların önemli bir kısmının
öğrenme güçlüğü çektiğidir. Hiperaklif çocuklar genel zeka testlerinde normal kontrol grubundan önemsiz derecede düşük puan almışlardır (Haris 1994. s.6).


Oysa Öğrenme Yetersizliği ile Hiperaktivite zaman zaman karıştırılmakta öğrencilerin başarısızlığı öğrenme yetersizliği olarak ele alınmaktadır. Oysaki bu ayırımın iyi yapılması çok önemlidir.


Öncelikle hiperaktivite ile öğrenme yetersizliği durumlarının benzerliklerinin farklılıklarının ele alınması gereklidir. Başlangıçta minimal beyin hasarı adı altında yer alan özelliklerin günümüzde öğrenme yetersizliğine ait özellikleri oluşturduğu görülmektedir. 1987"de öğrenme yetersizliği üzerinde yapılan ulusal bir konferansta dikkat eksikliğinin öğrenmede bir takım problemlere neden olabileceği fakat dikkat eksikliğinin kendi başına öğrenme yetersizliğine neden oluşturmayacağı belirtilmiştir. Öte yandan öğrenme yetersizliğinin dikkat eksikliğinden dolayı ortaya çıktığı inancının da arttığı görülmüştür. Gerçekte birbirinden hayli farklı olan öğrenme yetersizliği ile hiperaktivite kavramları Bruck'a göre de son derece içiçedir ve öğrenme yetersizliği olan çocuklar aşırı hareketliliğin yol açtığı sıkıntılar yüzünden sosyal ve duygusal güçlükler yaşamaktadırlar. Lerner'a (1993) göre hiperaktivitenin birçok özellikleri öğrenme yetersizliği olanlarda görülmesine karşılık hiperaktivite bir öğrenme yetersizliği değildir. Bu iki durumun hangi oranda bir arada bulunduklarına ilişkin değişik bulgular vardır, Silver'a göre öğrenme yetersizliğine sahip olan grubun, yanlızca %20"sinde hiperaktivite varken Vvong'a (91) göre ise öğrenme yetersizliği olanların °o30 ile %4u'mda Hiperaktivite vardır (Şenel. 1996. s.276-277-278).
VI- Hiperaktif Çocukların Tedavisi ve Yardım Yolları


Teorik olarak Minimal Beyin Disfonksiyonu nun tedavisi iki ana grupta ele alınmaktadır. Bunlar :


A. İlaç tedavisi.


B. Eğitsel tedavi


olarak tanımlanmaktadır.


Günümüze kadar tedavi konusunda biriken deneyimler göstermiştir ki: Tek başına ilaç tedavisi tek başına eğitsel tedaviden daha yararlıdır: ancak ilaç tedavisi + eğitsel tedavi tek başına ilaç tedavisinden de daha yararlıdır. Bu durumda ideal tedavi yaklaşımının ilaç tedavisi - eğitsel tedavi olması gerekmekte) se de. eğitsel tedavinin kısa tarifinin "her ilkokula bir özel MBD sınıfı ve bu sınıfın başında MBD'li çocukların eğitiminde uzmanlaşmış bir öğretmen' olduğu dikkate alındığında, birçok diğer ülkede olduğu gibi. ülkemizde de bu uygulamanın imkansızlığı ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla ülkemizde, bir çok batı ülkesinde olduğu gibi. uygulanan ilaç tedavisidir.


İlaç tedavisinin birinci prensibi sedatif ilaçların Minimal Beyin Disfonksiyonu nda kontraindike (paradoks etki göstermeleri sebebiyle) oluşudur. İkinci prensip de uyarıcı ilaçların da paradoks etki göstermeleri ve dolayısıyla bu sendromun tedavisinde en etkili ilaç grubunu oluşturmalarıdır. Günümüze kadar Minimal'Beyin Disfonksiyonunda etkili olan beş ilaç belirlenmiştir. Bu ilaçlar farmakolojik olarak birbirinden ayrı gruplara mensup olup. tesir mekanizmaları halen tartışmalıdır. Bu beş ilacı en tesirlisinden en tesirsizine doğru sırala} arak özetleyecek olursak :

Amphetamine'ler, Thioridazine, Imipramine. Carbamazepine. Diphenhydramine. Bu beş ilaçtan biri tek başına mutad dozlarda uygulandığında MBD semptomlarının oldukça kısa sürede kaybolduğu görülür, ancak ilaç tedavisine en az iki yıl devam edilmesi gerekir. Bazı vakalarda ilaç kesildikten sonra semptomların daha hafif olarak geri geldiği görülür. 6 ay daha devam edilmesi gerekebilir (Polvan, 1986, s.23, 24. 25) .


Kullanılan bu ilaçlar bağımlılık yapmaz fakat bir lakım yan etkilere yol açabilir (baş ağrısı, uykusuzluk, iştah kaybı, depresyon vb.) İlaçlar hiperaktif çocuk için tek tedavi yöntemi olamaz. Çocuğun davranışlarını kontrol etmesine yardımcı olurken, öğretmenler danışmanlar ve ailenin diğer bireyleriyle yapılacak işbirliği içerisinde uygulanacak tedaviler çok önemlidir (Yazgan. 1998, s.8).


İlaç tedavisi bazen eğitimden önce. bazen eğitimle birlikte, ender olarak bazen de eğitimden sonra başlar, ilginç olan nokta şu ki. MBD'den dolayı aşın hareketli olan çocuklar, uyarıcı ilaçlardan yararlanmaktadır. İlaç kullanılmasında amaç. çocuğun aşırı hareketlerini yavaşlatmak ve dikkat süresini uzatmaktır.


Aşırı hareketli çocuğa, ne tanısı konurken ne tedavisi programlanırken ne de tedavi sürdürülürken hekim de eğitimci de aile de tek basma yararlı olamaz. Tanının konulması, tedavinin belirlenmesi ve sürdürülmesi, bir ekip çalışmasını gerektirir (Madi, 1989. s: 51).


Erken tedavi bu çocuklar için oldukça iyi sonuçlar vermekte ve gelecekte önemli görevlerde yer almalarına yardımcı olmaktadır. Burada uzmana, aileye ve öğretmene önemli sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumluluklar üzerinde durmakta yarar vardır.


A-Hiperaktif Çocukların Tedavisinde Uzmana Düşen Görevler


Bu çocuklar hareketlerini denetleyemezler. Bu yüzden öğrenme problemleri kaçınılmazdır. Fazla görsel uyarıcıların hareketi arttırdığı, yeni acayip karmaşık uyarıcılar ise hareketi azaltıp dikkatin yoğunlaşmasına neden olduğu gözlenmiştir.


Hiperaktif çocuklara çeşitli kısıtlamalar getirilmeden hazırlık evresinden geçirilmelidir. İlk önce dikkatin dağılmasını önleyici bir çevrenin yaratılması gerekir. Ayrıca gevşeme ve empülslerin denetim altına alınmalarım sağlayacak alıştırmalar yaptırılmalıdır (Davaslıgil. 1990. s: 15).
Bu arada terapistin (uzmanın) dikkat etmesi gereken bazı noktalar vardır.

1. Terapist gerçek nesneler ve güncel gerçeklerle meşgul olur. Terapist çocuğun gözünde genellikle kendisi çocuksu hareketler yaparak gerçekçi olur. Aynı zamanda terapist diğer yetişkinlerden daha güçlü ve kabullenici olmalıdır. Çocuk genellikle kendi etrafındaki davranış örneklerin anlayamaz.

2. Terapist direkt konuşarak çocukla diyalog kurar ve karşılıklı konuşma aktif hale gelir. Duyguların ve düşüncelerin ifadesi mantıklıdır. Terapist çocuktan davranışlarının sebebini dolaylı yoldan öğrenir. Büyüklerle kıyaslanınca çocuğun bilgi aktarımı daha düzensiz ve hafiftir. Mr.Brody çocuklara güvenmenin, onları desteklemenin, öğüt vermenin geçerli teknikler olduğunu düşünüyor, ama çocukların bazen bu güveni ve desteği bozabileceği ve kötüye kullanabilecekleri konusunda da uyarıyor.

3. Terapist yararlı savunma ve müdafalara engel olmaz. Terapist eğitici çabalar içinde çalışmalıdır, çünkü çocuğun savunma mekanizması terapisti yanıltabilir. Ayrıca çocuğun terapi sırasında savunma mekanizması (zayıf ise) kuvvetlenmeli. sert savunma davranışları da azalmalıdır. Terapist kuvvetli, yararlı savunmalara engel olmamalıdır ama patolojik (hastalık derecesinde saldırgan ve agresif) davranışlarla ilgilenmeli bunların üzerine çalışmalıdır.

4. Terapist dinamik ile ilgilenir; genetik veya madde ile değil. Geçmiş deneyimler araştırılmamış ve üzerinde durulmamışsa terapist hiperaktif çocuğun geçmiş yaşantılarını da araştırmalı ve gözönüne almalıdır (Schaefer. 1983. s.328-329).


Belki de. başarılı yöntem öz-telkin'dir. Bu yöntemde, hiperaktif çocuklar. bilişsel davranışları üzerinde, sözel kontrol etmeleri için. eğitilmektedirler. Rus fizyoloji uzmanı Luria tarafından ortaya atılan bir teoriden kaynaklanmıştır (1961). Bu teoriye göre. konuşma, normal bir çocukta, hareketleri hızlandırma) a hizmet etmektedir. Bu yöntem belirli aşamalara bölünebilir. Önce uzman kişi. verilen bir işi yaparken, aynı zamanda ne yaptığını da sözle anlatır. Daha sonra çocuk, bu uzman kişinin denetimi altında verilen bir işi yapar. (Aynı zamanda bu kişi çocuğun davranışları üzerinde, açıklama yapar.). Daha sonraki aşamada.
çocuk yüksek sesle ne yaptığın) açıklarken, verilen işi yerine getirmeye çalışır. Son aşamada ise çocuk, fısıltı halinde ve gittikçe daha sessiz olarak içinden tekrarlamak suretiyle, kendi kendine komut vererek ödevi tamamlar. Çocuğa, sık sık. çok iyi bir iş yaptığını kendi kendisine söyleyerek, yaptığı iş karşılığında kendini böylece ödüllendirmesi öğretilir. (Mechenbaum'un hiperaktivite tedavisinde, önemli sonuçlar sağlandığı bunun okul içi etkinliklerde de. olumlu ve kalıcı etkilere sahip olacak kadar yararlı olduğu konusunda veriler, gün geçtiktçe artmaktadır (Romney. 1988, s: 45).


Örneğin, bir projede hiperaktif çocuklar kendi kendilerine yönerge vermeleri için eğitilmişlerdir. Eğitilmeden önce bu çocukların hızlı ve dikkatsizce hareket etmeleri nedeniyle çeşitli görevleri sürdürürken yanlış yaptıkları saptanmıştır. Bu yöntemle yapılan eğitimde deneyci şekilleri boyamak, çızgeleri kopya etmek gibi çeşitli işleri yaparken, çocukların nasıl hareke! etmeleri gerektiğini kendi davranışlarıyla bizzat göstermiştir. Ayrıca deneyci her bir işi yaparken, nasıl yapması gerektiğini sözel olarak da belirtmiştir. Yüksek sesle düşünme örneğini çocuklara göstererek, dikkatli çalışmalarını da söze! olarak pekiştirmiştir. "Şimdi ne yapmam gerekiyor? Evet. çeşitli çizgilerle resmi kopya etmemi istiyorsunuz. Şimdi ben resmi yavaş ve dikkatli çizmeliyim. Yavaş yavaş çizgiyi aşağıya doğru, evet tamam şimdi sağa doğru, sonra biraz aşağı ve sağa. tamam, şu ana kadar iyiydim"'. Bu şekilde örneği de görerek, çocuklar kendi kendilerine uyarmayı öğrenmişlerdir. Bu çalışmanın sonunda bu tür alıştırmalara tabi olan çocukların, tabi olmayanlara oranla daha fazla metodik davrandıkları saptanmıştır. Bireyin kendisine yönergeler vermesi sonucunda davranışının bir yüzünde görülen olumlu etkinin diğer yüzlerine de yayıldığı ve süreklilik kazandığı. Baum'un bulguları tarafından kanıtlanmaktadır (Davaslıgil. 1998, s: 69).


Tedavide buna alternatif olan başka bir yöntem, hiperaktif çocuğun sakinleşmesi için. rahatlama tekniğinin kullanılmasıdır. Kas gelişmesi olarak bilinen bir yöntem uygulanarak çok daha rahat bu ruhsal duruma ulaşabilir. Bu teknik, sistematik bir şekilde, çeşitli kasların uyarılması ve gevşetilmesini kapsar. Rahatlamaya ulaşmanın başka bir yolu da. kişiye psikofizyolojik durumu hakkında bilgi vermek, kendi kontrollerini gerçekleştirmelerini salğamaktır (Romney, 1988. s: 45).


Çocuğun kendini denetim altına almasında yararlı olan bir diğer faaliyet rüıü de zamanla artan faaliyetlere dayanan bir görevi sürdürmektir. Dikkati çabuk dağılan çocuğun dikkatini yoğunlaştırmak için akıldan çıkarılmaması gereken nokta sürekli olarak, verilen görevin karmaşıklığının artırılmasıdır (Davaslıgil. 1990, s: 16).


Douglas"in hiperaktif çocuklar için tanımladığı kendini yönlendirme programının prensiplerine göre seçilen alıştırmalar, sadece dikkatli bakma. dinleme, hareket etme doğrultusunda çözülebilen ve bir plan veya strateji geliştirmeyi gerektiren alıştırmalardır. Çocuğa kendi problem çizme metodunun bazı zorluklara sebep olduğu ve ona daha iyi yollar öğretileceği açıklanıl'. Alıştırmaya başlamadan önce alıştırmanın gerektirdiklerini ve nasıl çözeceğini sesli olarak söylemesi istenir. Daha sonra terapist bu tür davranışları sergileyerek, hedef ve stratejilerini sözelleştirerek bir problemin çözümünde model olur. Örneğin terapist bir yap-boz bulmacası yapıyorsa, parçalan renklerine, düz oluşlarına göre nasıl organize ettiklerini yüksek sesle anlatır. Eğer bir labirentle çalışıyorsa seçim noktalarında durma ve bir sonraki adımı planlama ihtiyacını vurgular (Cognitive-Behavior Modification. 1977).


Bazı alıştırmalarda çocuk ve terapist sırayla birbirlerine izlemeleri gereken yönergeleri verirler. Örneğin bir alıştırmada, çocuk veya terapist bir diğerinin görmeyeceği şekilde bir panonun arkasında renkli bloklarla bir şekil oluşturul'. Yaptığı her aşamayı yüksek sesle anlatması gerekir. Diğer kişinin görevi bu yönergeler doğrultusunda aynı şekli oluşturmaktır. Terapist çocuk için model olurken, bilinçli olarak yanlışlar yapar ve sakin bir şekilde bu hataları nasıl düzelteceğini düşünür.


Kullanılan alıştırmalar çeşitli oyunlar, problemler, bulmacalar, ev problemleri ve projeleri ve akademik ödevler şeklindedir. Bunların yanısıra kuklalarla veya bir yaşıtla oynama durumları da yaratılmaktadır. Ayrıca bu çocukların dürtüsel eğilimlerini sözel olarak kontrol ettiği farkedildiği an. onun kendisiyle gittikçe daha alçak sesle konuşmasına yardımcı olunur, en sonunda


»özelleştirme tamamen sessiz hale gelir. Aynı zamanda kazandığı bu becerileri ve stratejileri oyunda, evde. okulda uygulaması istenir. Stratejilerin terapi ortamı dışına genelleştirilmesinde aile ve öğretmene yardımcı terapistler olarak önemli roller düşmektedir. Aile ve öğretmenin etkin modeller ve pekiştiriciler olabilmeleri için her türlü yardım yapılır (Cognitive-Behavior Modifîcation. 1977).


Barkley, Copeland ve Sivage (1980). 6 kişilik bir hiperaktif çocuk gurubunu, öz-telkin ve öz-denetim tekniklerini kullanarak, 6 hafta boyunca. tedavi altına almışlardır. Sonuçtan, o derece etkilenmişlerdi ki; bu tekniğin, sınıl' ortamında doğan, okul veya sosyal çevre ile ilgili problemlerin çözümü için olduğu kadar, sınıf öğretmenlerinin asgari düzeydeki denetimleri ile. çocukların kendi davranışları üzerindeki denetimlerinde de. son derece yararlı olabileceğini sonucuna varmışlar. Kendall ve Zupon (3981) da, ister bireysel, ister gurup çalışması şeklinde olsun, öztelkin tekniğinin aynı ölçüde etkili olabildiğini bulmuşlardır (Romney, 198S. s. 46).


İstendik davranışlar kazındın lirken bir yandan istenmeyen davranışların ortadan kaldırılmasına dayanan davranış değiştirme tekniklerinin yanında bilişsel-davranış değiştirme teknikleri ile de bu çocuklarda problem çözme ve kendilerini ayarlama davranışları geliştirmeye çalışılmaktadır. Kişinin böylece davranışını kontrol etmeyi öğrenmesi amaçlanmaktadır.

Bir diğer müdahale yöntemi de dikkat eksikliği problemi olan çocukların anne babalarına verilecek aile eğitimi ile onların çocuklarının davranış problemleriyle baş edip. kontrol etmelerinde gerekli becerileri onlara kazandırmaktır (Wong, 1991) .

B- Hiperaktif Çocuğa Evde Nasıl Yaklaşmalı (Anne-Babaya Düşen Görevler)


Çoğu anne-baba çocuklarına hiperaktivite tanısı konduğunda hayrete düşer, çünkü bu çocukların evde aileleri tarafından gözlemlenen herhangi bir problemleri yoktur. Gerçekten de bu çocuklar evde hiçbir dikkat bozukluğu bulgusu göstermeden saatlerce televizyon seyredebilir veya video oyunları


oynayabilirler. O halde böyle bir çocukta nasıl hiperaktivite olabilir? Cevap basittir. Video oyunları ve televizyon çocukların dikkatlerini odaklamalarına yardım edecek şekilde inan gönderir, yani bu çocuklar televizyon seyrederken veya video oyunu oynarken pasif konumdadırlar ve dikkatlerim dışarıdan gelen uyarılar sayesinde toplayabilirler. Başka bir deyişle bu tür işler sırasındaki dikkat süresi hiperaktivite tanısı koymada önemli bir ölçüt değildir. Hiperaktif bir çocuk hem anne-baba. hem de ailenin diğer bireyleri için büyük bir sıkıntı kaynağı olabilir. Tedavi edilmeyen hiperaktif bir çocuk aile için rahatsızlık kaynağı olmaya devam edecektir (Yazgan. 1998, s: 4).


Öncelikle durum aileye anlatılmalı ve tedavinin etkin olabilmesi için aile düzeninin ve aile desteğinin çok önemli olduğu vurgulanmalıdır.


Bu konuda bir çok aile eğitim programları geliştirilmiştir. Bunlardan bir tanesi Barkley ve meslektaşlarının geliştirdikleri aile eğitim programıdır.


Bir Ebeveyn Eğitini Programı :


Yaygın ebeveyn eğitim programlarına bir örnek olarak. Barkley ve meslektaşlarının Massachussets Üniv. Sağlık Merkezinde uyguladıkları eğitim örgüt yaklaşımları kısaca gözden geçirilebilir.


Programda. 3-11 yaş dönemindeki uyumsuz ve meydan okuyan çocukların yönetimine önem verilmektedir.


Program, anne babalara, düzenlenen haftalık toplantılarla verilen eğitimlerden oluşan 10 basamaktan oluşmaktadır.

1) Hiperaktivitenin doğası, yönü. tahminler ve etiology'si hakkında ebeveynler direkt bilgi, okuma ve hareketlerle bilgilendirilmektedir.

2) Ters davranışlar / meydan okuma özellikle çocuk kimliği, ebeveyn kimliği, ortam sonucu ve baskıcı aile ortamlarında tartışılmaktadır (incelenir). Ortam değişkeni ve geri besleme koşulları hiperaktivite ile ilgilidir diye tanımlanır.

3) Ebeveynler çocukların davranışlarına karşı hazır bulunmak ve uygunsuz davranışlarını bastırarak, uyumlu davranışlarını arttırmak için eğitilmektedir. Ebeveynlerin çocukların davranışlarında daha etkili bir rol oynamaları ve pozitif yönlendirmeleri için bu adım önemlidir.

4) Olumlu ebeveyn dikkati, çocuğun oyun özgürlüğüne ve basit isteklerine müsamaa gösterir. Ebeveynlerin bir sonraki eğitimi, çocuklarına iyimserlikle kabullenebilecek komutlar verilmesi yöntemi ile ilgilidir. Örneğin, komutların (emirlerin) sorulara çevrilerek yumuşatılması. ("Neden şimdi oyuncaklarını toplamıyorsun?" gibi) ve görev listesinin karışıklığının azaltılması öğretilmektedir. Onlara, evdeki komutların kabulünün güçlendirilebilmesi için kısa komutlar kullanmaları öğütlenmektedir.

5) Ebeveynler, çocukların ev ile ilgili sorumluluklarının tamamlayıcısı olarak ev ekonomisini belirli noktalarını öğretmektedirler.

6) Aileye ev ekonomisi sistemi gösterilir ve boş vakitleri değerlendirme. kural ve ricaların uysalca kabullenilmemesinin sonuçları ve pahası konusunda eğitilmektedirler.

7) Ebeveynlerin çocuk yönetiminde kullandığı teknikler gözden geçirilir. özellikle cezalandırma teknikleri. Gerektiğinde evdeki şartlara ara verilmesi konusunda teşvik edilmektedirler.

8) Yönetim şartları, halka açık mekanlardaki yapılan yaramazlıkları da kapsayacak şekilde genişletilmektedir. (Restoran, mağaza gibi)

9) Ebeveynlere ani olaylar için etkili yönetim teknikleri verilmektedir.

Ebeveynlerde, gelecekte bu kazandıkları yetenekleri nasıl kullanabilecekleri konusunda genel bir değerlendirme yapılmaktadır. (Nelson-Wicks, 1997. s:231)


2- Ebevyn İçin Davranış Değiştirme Yöntemi


Davranışı değiştirmek için belirli basamakları izlemek gereklidir. İlk basamak, değiştirmek istediğiniz davranışı seçmektir. Değiştirilecek davranış diğerleri tarafından da anlaşılabilecek şekilde açık ve net bir biçimde tanımlanmalıdır. Çocuğunuzun '"tutumunu"" değiştirmek istediğinizi söylemeniz ya da onu "daha nazik yapmak" "ya da ev ve okul görevlerinde sorumluluk hissetmesini sağlamak'" istemeniz yeterli değildir.


Bir zaman periyodunda davranışın bir bölümü ya da ufak bir davranış grubu üzerinde çalışılması tavsiye edilir. Sabırsız olmamalı ya da gerçekçi olmayan beklentilere kapılmamalıdır.


Arzu Edilen Davranışı Geliştirmek İçin yöntemler


En önemli şey düzeltmek istediğimiz davranış için ödül ya da pekiştireçleri uygulamaktır. Pekiştireçler ilk başta gösterilmelidir ve davranışla birleşmelidir. Sonuç olarak %100 pekiştirme kısmi pekiştirmeye dönüştürülmelidir.


1. Adım- Değiştirmek istediğiniz davranışı seçin : Örneğin 7 yaşındaki çocuğunuzun, aile yarım saatlik bir televizyon programını izlerken size engellemesini ve sessizce oturmasını istiyorsunuz.

2. Adım- Uygun bir pekiştireç seçin : Bir çocuğu ödüllendirmek için sınırsız sayıda seçenek vardır. Bazı çocuklar küçük şekerlemelerle bile ödüllendirilebilir. Defterlere yapıştırılan renkli çıkartmalar da bir ödül olabilir. Bazı çocuklar ne isterlerse yapabilecekleri serbest 15 dakika ile ödüllendirilebiliıier.

3. Adım- Kuralları koyun : Ne yapılmasını istediğinizi dikkatlice açıklayın. Çocuğunuza televizyondan programın başlamasından ilk reklamların başlangıcına kadar sizi engellemesini beklediğinizi söyleyin. Program tekrar başladığında bir sonraki reklamlara kadar tekrar sessiz durması gerektiğini söyleyin. Odadan ayrılabileceğini, ama sizi rahatsız etmemesini söyleyin. Bu çeşit kurallar bir çok davranış için koyulabilir. Çöpü dışarı çıkarmak, okul ödevini tamamlamak gibi.

4. Adım. Çocuğunuzu kurallar ve pekiştireç arasındaki ilişkiyi açıklayın: Pekiştireciniz çıkartma ise. ilk önce bir kutu renkli parlak çıkartma ve çocuğun bu çıkartmaları koyabileceği bir defler almalısınız. Çocuğunuz her başarılı olduğunda, engellenmediğinde beraberce kutudan bir çıkartma alıp defterce koyacağınızı çocuğunuza açık bir şekilde anlatmalısınız. Ne yaptığınız ve ne için yaptığınız çok açık olmalı.

5. Adım. Bundan sonra ne olacağını açıklayın : Bir çok çocuk için çıkartma alıp yapıştırmak yeterli bir ödüldür. Ama belki de siz bunu değiştirebilirsiniz ve çocuğunuzun defterinde her 20 çıkartma olduğunda biraz daha büyük bir ödül için hak kazanmasına izin verebilirsiniz. Çocuğunuza defterine her 20 çıkartma topladığında onu mağazaya götürüp ufak bir hediye alacağınızı söyleyin. Çocuğunuzun her zaman başarılı olamayacağını, hala sizi televizyon seyrederken engelleyebileceğini unutmayın.


İlk aşamalarda çocuğunuzun başarın olması için her türlü çaba} ı göstermeniz önemlidir. Örneğin çocuğunuz sizi televizyon seyrederken engelleyecek ve ödül alma şansım da kaybedecek. Bu durumda ona sarılıp, hil*elinizle çantaya gösterebilir ve sessiz durması gerektiğini hatırlatabilirsiniz. Sonuçta. istenilen çocuğun bunu kendi başına yapmasıdır, ancak ilk önce başardığında kazanabileceğinden emin olmasını sağlamalıyız. Eğer hata yaparsa. sizi engellerse ve bir süre için çıkartma kazanamazsa gereksiz yere telaş edilmemelidir. Çocuğa çıkartma kazanamadığım hatırlatmak gerekli değildir. Devamlı olarak ne kadar iyi yaptığı ve bu ilerlemesinden ne kadar memnun olduğunuzu hatırlatmalı ve başarısızlıklarım önemsememelisiniz.


6. Adını-Prosedürü değiştirmek : Ereç çıkartma ekibi somut pekiştireçlere olan ihtiyaç azalan ve bunun yerine fiziksel varlığı olmayan ödüller geçer. Bunlar sizin övgünüz ve çocuğun bir işi yapmaktan dolayı
hissettiği memnuniyettir. Bu duruma gelmek uzun zaman alabilir. Bazı aileler çıkartmalarla bazı başarılar elde ettiklerinde, daha az dikkat etmeye başlarlar c prosedürü dikkatli bir biçimde izlemeyi ihmal ederler. Çoğunlukla istenmeyen davranışların yeniden başlaması bununla ilişkilidir. Bu durumda bir adım geriye atıp uyguladığınız davranış değiştirme programını gözden geçirmeniz gerekir. Dikkat edip etmediğinize, programı olması gerektiği gibi uygulayıp uygulamadığınıza bakın. Bu durumda bir çok ebeveyn ve öğretmen davranışın yinelenmesini yanlış yorumlamaktadır. "'Bu yöntemin sadece bir şiire için işe yaradığını" düşünmektedirler. Yöntemler her zaman çalışır. Prosedürler dikkatlice uygulandığı sürece etkili olur.


Çocuğunuzun davranışından memnun kaldığınızda somut pekiştireçleri yavaş yavaş ortadan kaldırmanın yolunu bulmalısınız. Daha büyük çıkartmalar alın. Bu çıkartmaları küçük olanların yerine koyun fakat bu seter her reklam arasında değilde. yarım saat sonra bir çıkartma verin. Bu yolla pekiştireci daha az sıklıkla vermiş olursunuz. Biraz daha büyük çıkartma verdiğiniz için çocuk kendisini kandırılmış hissetmez. Bu yöntemi izlediğinizde bir hafta gibi bir süre sonra çocuğunuza ödülü günden güne verebilirsiniz. Bunu izleyen haftalarda da övgü gibi somut olmayan ödüller olumlu davranışın devam etmesinde yeterli olacaktır.


Eğer uygunsuz davranış artarsa ya da olumlu davranışta azalma olursa davranış değiştirme sürecinin önceki basamaklarına geri dönmekte tereddüt etmeyin ve gerekli olduğu aşamalarda daha tutarlı ve daha somut ödüiieı koyun (Friedman & Doyal, 1992, s. 69)

3- Bu Çocuklar İçin Evde Nelere Dikkat Edilmeli


Hiperaktif bir çocuğu sakinleştirmeniz pek mümkün değildir, ama faali) eti net bir şekilde açıklayarak, işini iyi bir şekilde yapmasına yardım edebilirsiniz. Vereceğiniz emir ve talimatların kısa ve belirli olmasına çok dikkat etmelisin. Çocuğa (konuşmayı kes gibi) neyi yapamayacağını söyleyerek değil de. küçük açıkça belirlenmiş görevler (sandalyede 10 saniye oturmanı istiyorum, gibi) veriniz. Basil ifadelerle (bakıyorum çok heyacanlanıyorsun gibi) çocuğun durumunu kendisine hatırlatarak hakkındaki bilgisini ve duvarlılmını arttırmasına yardımcı olunuz. Faaliyetleri organize ederken sakin bir davranış ve ses tonu içinde olmaya çalışınız. Muhtemeldir ki. sizin bu sakinliğiniz onun yaptığı işte sakinleşmesine ve tepki miktarının azalmasına sebep olacaktır.


Çocuğun öğreneceği konuda atılacak adımları ve işin yapılışı sırasını öğrenmesi halinde, bireysel talimatları azaltmaya başlayabilirsiniz. Çocuk kendisinden daha emin bir hale geldikçe ve kendisini daha iyi kontrol etmeyi öğrendikçe onu daha çok heyecanlandıracak hatırlatmaları azaltmalısın. Bu noktada çocuğun dikkat süresinin uzatılması ve işe karşı olan ilgisinin arttırılması çalışmalarına başlayabilirsiniz. Mesela; bir defada birden fazla talimat vermeye ve ondan sonra ne yapılacağını açıklamaya başlayabilirsiniz (Miriam. 19S"7. s. 97).


Hiperaktif çocuklar değişikliklerde zamanı ayarlamada zorlu yaşarlar. isteklerinin hemen olmasını ister, uzun zamana tahammül göstermezle!-. Değişikliklerle başa çıkmaları için değişikliklerin etkisini azaltmak gerekir. (Örneğin 5 dk. içinde ayrılacağız tarzında zaman bildirip süre tanımak gerekiri


İstenmeyen davranışları ilk basamakta önlemek için basit e kuralları koyun ve cezalarla destekleyin. Birçok ceza çeşidi vardır. 2 faydalı olanı : çocuğu ortamdan uzaklaştırma ve öğrenmesi ve düşünmesi için zaman oluşturmaktır.


* Çocuğunuz için günlük bir program yapın.

* Çocuğunuzun uyandığı, yemek yediği, yıkandığı, okula gitmek için evden çıktığı, yattığı saatlerin her gün belirli ve aynı olması sağla)mız.
* Büyükler hiperaktif çocukların davranışlarına çok zaman sinirlenir ve fiziksel cezalara başvurabilir. Daha etkili disiplin yöntemleri uygulamalısınız.
* Çocuğunuzun çok fazla heyecanlı ve hareketli olduğu anlarda başka bir aktiviteyle dikkatini dağıtmamaya çalışabilirsiniz (Şenol. 1999. s. 61).

Hipeaktif çocukların oyun esnasında enerjilerini ortaya koymaları tabidir. Ancak onların da duygusallıklarım uygun, idare edebilir seviyede tutmak için de gerekli tedbirlerin alınması şarttır. Aşırı hareketli bir çocuğa yardım, ona yüksek enerji isteyen basit oyunlar oynatmakla mümkündür. Çocuğun ilgisini oyun üzerinde tutmak için ona sık sık sözlü hatırlatmalarda bulununuz. Onun daima kusurunu bulmaktan çekininiz. Eğer çocuğun oyun kurallarının dışına çıktığını hissedersiniz, izlemesi için ona açık ve belli bir talimat veriniz.


Eğer çocuk kontrolü kaybeder gibi görünüyorsa 20-30 saniye sizinle beraber oturmasını söyleyiniz. Aniden, yüz kızarması dahil, feryat etme ve yüksek sesle. uzun. suni (sebepsiz) gülüşler tehlikeli işaretlerdir.


Hiperaktif çocuğa talimatı yavaş yavaş (tek tek söyleyerek) veriniz ve işi küçük parçalar halinde yaptırınız. Yapılan iş için uygun mutfak malzemesinin kullanılması üzerinde ısrarlı olunuz. Yemeğin yerlere dökülmesinden sakınınız. Yemek tencerelerini çocuktan uzak tutunuz. Aşırı heyecanlanma belirtileri gördüğünüzde çocuğu uyarınız. İş yerinin yakınında bir köşede, heyecanlanan ve kontrolünü kaybeden çocuk için dinlenip sakinleşebileceği bir yer ayırmak iyi bir düşüncedir.


Çocuktan beklenenler, açıkça ve sade olarak söylenmeli, tarif edilmeli ve çocuğun oturma yeri bir işaretle belirlenmelidir. Çocuk, hikayeye dikkat etmesi için sık sık uyarılmalıdır. Aşırı heyecan işaretleri görüldüğünde bu durumu çocuğa hatırlatılmalıdır. Çocuğun yanma bir yetişkinin oturması sakinleşmesine yardım eder.


Aşın faal bir çocuğa uyuması için baskı yapmak genellikle faydasızdır. Bununla beraber verilen bol uyku zamanını bu çocuklar için kısaltabilirsiniz. Böyle bir çocuğa ilk önce ne kadar uyumasını ve dinlenmesini istediğiniz, açıklayıp bir süre bitince kalkabileceğini söylerseniz en geçerli bir yol izlemiş olursunuz (Miriam, 1987, s. 112. 121. 128, 130).


C - Hiperaktif Çocuklar İçin Okulda Neler Yapılabilir (Öğretmene Düşen Görevler)


Sınıf Yapısı ve kuralları hiperaktif çocuk için oldukça zorlayıcı olabilir.


Hiperaktif çocuklarla yeterince ilgilenilebilmesi için küçük gruplar daha elverişlidir. Hiperaktif çocukların kalabalık gruplar içinde dikkatlerini toplamaları oldukça zordur ve böyle gruplarda ilgileri kolayca dağılmaktadır. Bu çocukların bir diğer özelliği de çabucak sıkılmaları ve verilen ödevleri tamamlamak için sürekli motivasyona ihtiyaç duymalarıdır. Bu nedenle özel öğretmenler her zaman daha iyi sonuç verir. Hiperaktif çocukların pek çoğuna özel bir hocayla yarım veya bir saatte okulda bütün bir gün içinde verebilecek olandan daha fazlası verilebilmektedir.


Hiperaktif çocuklar da okulda en az diğer arkadaşları kadar başarılı olabilirler. Bir çocuğun hiperaktif olması asla onun yeterince akıllı olmadığı anlamına gelmez. Bu çocuklar düzensiz ve dikkatsiz olabilirler, fakat bu onların öğrenme yeteneklerinin olmayışından değil, hiperaktiviteden kaynaklanmaktadır. Gözönünde tutulması gereken bir nokta, hiperaktif çocukların önemli bir bölümünün öğrenme güçlükleri (okuma, aritmetik gibi) çektikleridir. Öğrenme güçlüğüne yönelik değerlendirme ve tedavilerin ayrıca planlanması ve bu konuda uzmanlaşmış eğitim uzmanlarıyla işbirliği yapılması gerekli olacaktır (Yazgan, 1998, s.4).


1- Sınıf Yönetimi


Bir çok araştırma hiperaktivitenin sınıf yönetimine adanmıştır. Dikkaı edildiğinde ayrıca davranış ve akademik performanstaki gelişmeler farkedil-miştir.


Bu teknikler belirtilen güçlenmeyi, cezalandırma ve mutabakat sağlama konularını içerir.


Son teknikte, çocuk ve öğretmen, çocuğun nasıl davranması gerektiği ve contingeney nin arttırılması ile ilgili konularda yazılı bir anlaşma imzalarlar (Neîson 1997. s: 232).


Sandoval (1982), öz-telkin"i. yararlı bir sınıf-içi yönetimi olarak salık vermektedir. Sandoval özellikle. Dovglas'ın porgrammın. bilişsel eğitimde kullanılması üzerinde durmaktadır. Bu program, çocuğa, davrarnşiarmdaki hatalarını anlamada yardımcı olup. onu problem-çözüm yöntemlerine uyum sağlaması için yönlendirmektedir. Sandoval. her ne kadar sınıf öğretmeni için biraz egzotik görünse de çocuktaki davranışların biyolojik ölçümleri konusunda kendisine vermesini önermektedir. Ayrıca, çocuğa, davranışlarım ne kadar yararsız ve tedirgin edici olduğunu göstermek için. video çekimleri ile bilgi vermenin çok yararlı olacağına da inanmaktadır. Aşağıdaki öneriler, onun bu konudaki düşüncelerinin özetidir:


1- Hedef alınan davranış şekillerini (örneğin, bir koltukta rahatça oturmak
gibi), bu davranışa benzer olanları ödüllendirerek, geliştirin.


2- Çocuklara, tepki hızlarını değiştirme alışkanlığı kazandırarak.
hareketlerini sınırlandırın. Bu şekilde, davranışları üzerindeki denetimleri artar.


3- Çocuklara, spor yapma gibi. aşın hareketliliklerini yönetebilecekleri
çıkış yollan bulun.


4- Hiperaktif çocukların zarar görmesini (hırpalanmasını) önlemek için. ayrı çalışma yerleri sağlayın. (Ayrı sınıflar)

5- Sınıfta verilen dersin süresini kısa tutup, az ödev vererek, ilerlemelerine yardımcı olun.

6- Çocukların, çabalarının sonuç verdiğini, göstermeye çalışın.


7- Çocuklara, neyin kabul edilebilir olduğunu açıkça göstererek,
davranışları üzerinde kesin ve açık sınırlamalar koyun.

8-İlgi göstererek, duygusal açıdan destekleyici bir ortam yaratın.

9- Sınıfta, çocukların alışkın oldukları davranış şekillerinden daha farklı davranmalarını sağlayan rol yapma tekniklerini kullanın (Romney. 1988, s.46).


Bu çocuklarla halka şeklinde çalışma çok zordur. Dürtülerinin ve vücutça hareket etme ihtiyaçlarının çok olmasına dikkatlerini bir noktada toplama güçlüklerine rağmen, onlardan yerlerinde sessizce oturmaları, birkaç konuyu içine alan ve grup liderinin uzaktan izlediği bir grup tartışmasını on dakika izlemeleri istenir.


Halka şeklinde yapılan çalışmada, en iyi metod çocuğu sık sık uyarmaktır. Çocuğun enerjisi iş üzerinde toplandığı zaman kız olsun, erkek olsun vücutça daha az hareket ettiği görülür. Çocuğu uyarma, dikkat süresin bir miktar arttırabilir. Sorular arasındaki süre azaldıkça yani sorular sık sık soruldukça çocuğun dikkatinin dağılma tehlikesi azalır.


Bununla beraber ders yılının başlangıcında çok hareketli bir çocuktan konu üzerinde dikkatini uzun süre devam ettirmesi gibi bir davranış beklenemez. Bunun için çalışmaları kasa tutunuz ve sık sık talimat veriniz. Çocukta gelişme gördükçe dikkat süresini uzatmak için gayret ediniz. Çocuk için her zaman alternatif bir faaliyet bulundurunuz.


Dersin düzenlenmesinde hiperaktivite çocuğu da göz önünde bulundurunuz. Derste ondan uzun bir süre yerinde oturmasını bekleyemezsiniz. Böyle bir bekleyiş yerine, çocuğun yapacağı işi. kısa sürede yapılacak şekilde küçük parçalara ayırınız veya ders içinde işine hareketlilik katınız. Mesela, işin bir kısmım yaptıktan sonra, hareketli olan boz-yap tahtasında çalışmasına, değişik eşyaları saymasına izin veriniz.


Çocuğa verilen emir ve talimatlar açık. kesin ve kısa olmalıdır. Bir defada işin bir bölümünü açıklar o bittikten sonra da sıra ile diğer bölümleri açıklarsınız. Böylece, çocuk bir bölümü bitirince diğer bölümün açıklamasını alır. Mesela boyamanın nasıl yapılacağını göstermeden önce çocuğa boyaları karıştırma çalışmasına başlamasını söyleyiniz.


Hipekaktif bir çocuğun kabiliyetini olağanın üstünde olarak kabul etmemek gerekir. Başarısızlığı önlemek için işleri kısa tutunuz ve çocuğu doğrudan işe yöneltiniz. İş üzerinde birçok sözlü bilgiler veriniz. Ama bir yetişkinin yardımı veya rehberliği olmadan basarna ulaşmasını da beklemeyiniz.


Çocuğun dikkat dayanıklısını önceden anlamaya çalışınız. Eğer çocuğun yerinde duramayacağını hissederseniz onu bir başka yere götürünüz veya başka bir iş veriniz. Yoksa, çocuk bir takım hareketlerle veya bağırarak, çağırarak grubun çalışmasını engelleyebilir.


Zamanla çocuktaki heyecan derecesinin az olduğu dönemleri anlamaya başlarsınız. Bu durumdan faydalanarak çocuğa daha karmaşık ve kendi kendine yapabileceği işler verebilirsiniz.


Hiperaktif bir çocuk için yapılacak rehberlik, yol göstericilik çok önemlidir. Müzikte uzun süre yüksek seviyede fiziki faaliyet isteyen bir çalışma yapmayınız. Çocuklara kendilerini topaıiayabilmeleri için zaman veriniz ve çalışmayı daha yavaş ve sükunet veren bir tempo ile bitiriniz, görevleri kısa olmalıdır. Resimde, basit malzeme kullanınız ve çalışmaları yakından izleyiniz vb. (Miriam, 1987. s. 103,107.115.125).

• Çocuğun ödevlerini yaparken gerektiğinde ara vermesine olanak tanıyın. Bu aralara diğer çocuklardan daha sık ihtiyaç duyacaktır.
• Oyun saatlerini azaltma ve teneffüs iptalinden kaçının. Oyun saatleri çocuğun fazla enerjisinden kurtulması için iyi bir fırsattır.
• Farklı aktivite düzeyleri gerektiren dersleri gün içine dağıtın. Müzik, beden eğitimi, resim gibi yardımcı dersleri daha çok dikkat gerektiren Türkçe. matematik gibi derslerin arasına koyun.
• Dikkat sorunları olan yaşça daha büyük öğrencilerin, verimli çalışma ve dinlenme alışkanlıkları kazanabilmeleri için çalışma yöntemleri ile ilgili ek özel dersler almaları yararlıdır.
• Dikkat sorunları olan çocuklara serbest bir sınıf ortamı yerine kesin kulları olan düzenli bir sınıf ortamı sağlayın (Yazgan, 1998, s.4).



Özetle Bu Çocuklar İçin Okulda Yapılabilecekler :


Çocuğun krizlerine ilgi göstermemek, bunlara ilgisiz davranmak, onu ele alırken sakin olmak

• Çocuk olumlu davranışlarda bulunduğunda, ona ilgi göstermek ve onu ödüllendirmek
• Çocuğun krizlerinden ürkmemek ve ona aciz görünmemek
• Çocuğun üstüne fazla düşmemek
• Çocuğu sürekli "yapma" uyarısı ile kısıtlamamak, ancak belli kuralları koymak
• Çocukla sabırlı ve kararlı davranmak, iyi bir diyalog kurmanın yollarını aramak
• Çocuğun olumsuz davranışlarının altında yatan duygulan keşfetmek
• Çocuğun dramatik oyunlarla ve taklit oyunlarıyla rahatlamasını sağlamak
• Çocuğu zevk alıyorsa, su. resim ve boyama faaliyetlerine yönlendirmek, bu faaliyetlerle duygularını dışa vurmasını sağlamak. yaptığı eserleri inceleyerek onu tanımaya çalışmak.
• Çocuğu tanıyarak yönlendirmek
• Çocuğa başarı alanları bulmak
• Çocuğu bloklara yönlendirerek enerjisini harcamasına yardım etmek
• Teke tek arkadaş ilişkileri geliştirmesine fırsat vermek olarak sıralanabilir (Razon, 1987, s: 83),


2- OKUL AİLE İŞBİRLİĞİ


Çocuk, (eğitimde) okul aile işbirliği olduğu zaman en iyi şekilde öğrenir. Çünkü öğrenme güçlüğü ve hiperakfif olan çocuklar çok fazla' hüsran ve başarısızlıkla karşılaşır. Aileler çocuklarının okulda başarılı olmaları için girdikleri süreçte çok fazla hayal kırıklığı ve hoşnutsuzlukla karşılaşırlar. Ayrıca öğretmenler de hayal kırıklığına uğrayıp cesaretleri kırılabilir. Çocukların okulda karşılaştıkları zorlukların sorumluluğunu öğretmenlere yüklerken veliler dikkatli olmalıdırlar. Daha önceden de belirtildiği gibi öğretim hataları ve çocuk yönetimi hataları velilerin okul ile olan işbirliği ile paraleldir. Bazen veliler etkisiz ama zeki ve yetenekli öğretmenlerle karşılaşabilirler. Ancak kendini öğretmenliğe adamış öğretmenler bu öğretmenleri dengeler. Çok az da olsa çocukların sorumluluğunu yüzeysel olarak üstlenen veya ilgisiz öğretmenlerle de karşılaşılabilir. Veliler unutmamalıdır ki öğretmenlerde velilerin çocuklarıyla yaşadığı zorlukları yaşar ve katlanırlar. Öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu ilk günkü coşku ve tahammül ile çocuklara ders anlatırlar. Bazen de veliler ve öğretmenler başarısızlık durumunda birbirlerini suçlarlar. Ortaya çıkan anlaşmazlıkların sebebi çocukların problemlerinden hiperaktif olduklarını anlamanın çok güç oluşudur. Yani bir çocuğun hiperaktif olduğu problemlerinden, davranışlarından çok zor anlaşılır.


Her velinin ve öğretmenin hedefi okul ile ev arasında problem çıktığı an problemi anlamak ve yapıcı çözüm yollan üretmek olmalıdır. Bu başarısızlığın sorumluluğunu başkalarına yüklemek hiçbir zaman çözüm üretmez. Oku! ve ailenin işbirliği yapması birbirleriyle muhalif olmaktan daha başarılı sonuçlar doğurur (Friedman, 1992. s. 103).


Öğretmenler çoğu zaman programları yürütebilmek için bazı alıştırmalar ve başvuruları kabul etmelidirler.


Bununla birlikte anne baba ve öğretmenler evde birlikte çalışabilirler. İlk etapta örneğin 10-19 yaş arası çocukların sınıftaki sosyal faali) elleri güçlendirilebilir. Her öğrenci için ayrı ayrı geliştirme ve kişiselleştirme çalışmaları yapılmalıdır. Öğretmenler öğrencilerin dikkatlerini çekicek günlük programlar yapmalı: örneğin özel menüler, anne babalarla oyunlar, fast food restoranlarında yemek ve bunun gibi şartlandırılmamış grub 10 hafta boyunca şartlandırılmış gruplara göre 2 kat daha zayıftırlar (Nelson, 1997. s; 232).




KAYNAKÇA


Apak, Selçuk. Gelişim Nörolojisi. İstanbul Bayrak Matbaası. 1989.


Aydın. Cahide ve Eyyüp Sabri Ercan. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu. İstanbul Gendaş A.Ş. 1999.


Aydoğmuş. Kayıhan. "Çocukta Uyum ve Davranış Bozuklukları"". Aile ve Çocuk Sayı: 3. 1983.


Aydoğmuş. Kayıhan. "Çocukta Uyum ve Davranış Bozuklukları"'. Psikiyatri (Düzenleyen Selim Özaydm) İ.Ü. İstanbul Tıp Fak. Yayını. 1984.


Cognitive-Behavior Modification An Integrative Approach. Ne w- York and London: 1977.


Davaslıgil, Ümit. "Hipcraktif Bir Çocuğun Davranışını Değiştirme Tekniği". İstanbul İ.Ü. Eğitim Bilimleri Davranış Bozukluğu ve Eğilimi Basılmamış Ders Notları. 1998.


Davaslıgil. Ümit. "Zeka Engelli Çocuklar Ders notları", istanbul İ.Ü. Eğitim Bilimleri Basılmamış Ders Notları. 1990.


Friedman, Ronald and Guy T. Doyal. Management of Childrcn and Adolescents With Attention Deficit-Hyperactivity Disordor. Austin.


Texas Pro-ed İne, 1992.


Haris, Ruth. An A.D.D. Childs Bili of Rights, Newslettcr of The Dclaware Association Forthe Education of Young Childrcn. Winter. 1993-1994


Madi, Bülent. "Aşırı Hareketli Çocuklar". Yaşadıkça Eğitini. Sayı 8. 1989.


Mirriam G. Lasher ve Diğerleri. Heyecan Bozukluğu Olan Çocuklar. (Çcv.: Hasan Karatepe)Ankara, Karatepe Yay., 1987.




Nelson-Wicks, Rita; Israel, Ailen C. Belıavior Disorders of Clıildlıood. New Jersey; Prentice Hail, 1997.


Polvan. Özgür. Aşırı Hareketli Çocuklar ve Tedavisi" Aile ve Çocuk, Ak Yay.. 1986.


Psikiyatri Anabilim Dalı. Mental Bozuklukların Sınıflandırılması. Bornova. E.Ü. Tıp Fak. Yay., 1986.


Razon. Norma. ''Okulöncesi Çocukta Sık Raslanan Uyum ve Davranış Sorunlarından Bazıları ve Anaokulunda Çözüm Önerileri. YA-PA Okulöncesi Eğitimi ve Yaygınlaştırılması Semineri 5. İstanbul 1987.


Romney, David. "Çocuklarda Davranış Bozuklukları". (Çev.: Pınar Serbest. Yılmaz Yılmaz). Yaşadıkça Eğitim. Sayı:! (4). 1988).


Schaefer E.Charles and Milliman L.Howard Therapies f'or Clıildrcu, San


Francisco and Washington. Josseu-Bass Publishcrs. 1983.


Şenel. Hatice Günayer. "Özel Eğitim Bozukluğu ile Hiperaktivite Bozukluğunun Karşılaştırılması", Ankara A.Ü. Eğitim Bilimleri Dergisi. Cilt 2. Sayı 2. 1996.


Şenol, Zeynep. "Hiperaktivite Nedir?'1 Yaşadıkça Eğitini. Sayı 61. 1999.


Wong, B.Y.L. Learning About Learning Disabilities Son Dicgo California: Acadenme Press ine, 1991.


Yazgan. Yankı. "Hiperaktivite Nedir?" İstanbul Çekirdek Vakfı Yayını. 1998.


Yörükoğlu. Atalay. Çocuk Ruh Sağlığı. 6.Baskı. İş Bankası Yay.. İstanbul 1983.

6 Kasım 2008 Perşembe

İşitme Engelliler

İki grupta ele alınmaktadır. Bunlar;

A-Sağırlar: Gerekli düzeltmelerden sonra ana dilini konuşmayı olağan yollardan öğrenmeyi engelleyecek kadar fazla ve bu yüzden özel eğitim gerektiren çocuklardır.

B-Ağır İşitenler: Düzelttikten sonra, iyi işiten kulağındaki işitme kayıpları olağan yollardan ana dilini öğrenmesini ağırlaştıracak derecede olup bu yüzden özel eğitimi gerektirenler ağır işitenlerdir.

Aileye Öneriler

  • Doğal ve açık ifadelerle konuşulmalı, ses tonu fazla yükseltilmemelidir.

  • Davranışsal iletişimden (dokunma gibi durumlar) kaçınılmalı ve işitme engelli çocuğun işitme kalıntısını kullanabilmesi için sözel iletişim kurulmalıdır.

  • Çocuğun hareketleri istenmeyen şekilde olursa hayır diyerek ikaz edilmeli,

  • eğer çocuk sözel cezadan anlamıyorsa yüz ifadenizi değiştirerek istenmeyen bir hareket yaptığının farkında olunmasına yardımcı olunmalıdır.

  • İşitme engelli çocukta normal işiten çocuk gibidir. Diğer çocukların arasına, oyunlarına katılmak ister. Bu nedenle çocuğun sahip olduğu engeli,onun sınıfta bulunmadığı bir zamanda, sınıf arkadaşlarına anlatılmalıdır.

  • İşitme engelli çocuğa konuşmayı kazandırmak için ~tek tek sözcükleri

  • öğretmek yerine günlük doğal ortamlardan yararlanın. En kolay ve kalıcı öğrenme yaşantılarımız aracılığıyla kazanılan öğrenmedir.

  • İşitme engelli çocuğu konuşması için zorlamayın; ama onda konuşma ihtiyacı yaratın. Çocuğu konuşması için zorlamanız onda bıkkınlık yaratacaktır. Konuşmaya ihtiyaç duymasını sağlamak gelişimi için çok daha önemlidir.

  • Çocukluktan ergenliğe geçişte işitme engelli gençlerde işitme engelinden

  • dolayı işiten akranlarıyla arkadaş edinmede güçlükler, cihaz takmada isteksizlik gibi sorunları görülebilir. Bu sorunlar çocuğunuzla kuracağınız yakın ve içten bir iletişim giderilebilir.

  • Çocukluktan ergenliğe geçişte işitme engelli çocuklarında mutlaka yapamadıkları, beceremedikleri şeyler vardır. Gelin biz onların yapamadıklarına beceremediklerine değil de yapabileceklerine güçlü yönlerine bakalım, onları geliştirmeye çalışalım.

  • Çevrenizden size bir çok öğüt, fikir verenler olabilir. Sizler ancak

  • deneyimlerine ve bilgisine güvendiğiniz kişilere ve uzmanlara danışın, onların söylediklerini dikkate alın.

İŞİTME ENGELLİLER

İki grupta ele alınmaktadır. Bunlar;

A-Sağırlar: Gerekli düzeltmelerden sonra ana dilini konuşmayı olağan yollardan öğrenmeyi engelleyecek kadar fazla ve bu yüzden özel eğitim gerektiren çocuklardır.

B-Ağır İşitenler: Düzelttikten sonra, iyi işiten kulağındaki işitme kayıpları olağan yollardan ana dilini öğrenmesini ağırlaştıracak derecede olup bu yüzden özel eğitimi gerektirenler ağır işitenlerdir.

Öğretmene Öneriler

  • İşitme engelli çocuklar için sınıfta en uygun oturma yeri sağlanmalı,

  • öğretmene en yakın bulunan ve onu en iyi şekilde görebileceği bir yere oturtulmalıdır.

  • İşitme engelli çocukla iletişim kurarken ona dinlemesi ve düşünmesi için

  • zaman tanıyın, çocuğun ne söylediğinizi anlayıp anlamadığını araştırın, çocuğa bazı şeyler sorun ve size doğru cevap verip vermediğine bakın.

  • İşitme engelli çocukların kendilerini anlatma zorlukları olduğundan, sınıfta

  • onlara daha fazla zaman ayırın ve kendisini ifade edebileceği farklı yollan anlamaya çalışın.

  • İşitme engelli çocukların ilgi-yeteneklerini en iyi şekilde kullanabilmeleri için çocuğu pek çok yönü ile değerlendirin ve ona en uygun olan eğitim programlarını saptayın. Bu durum aile ve diğer derslere giren öğretmenlerle işbirliği yapılarak ortaya çıkarılır.

  • İşitme engelli (ağır işiten) işitme cihazı kullanıyorsa müzik yeteneğini

  • geliştirmeye ve program dışı grup faaliyetlerine katılmaya teşvik edin.

  • işitme engelli çocuklar öğretmeni tarafından zamanında fark edilmez ve gerekli önlem alınmazsa bu engelinin dışında bir takım uyum güçlükleri geliştirebilirler. İşitme engelli çocuk bu engelini gizlemek için yalnızlığı yeğler.

  • Sınıf içinde geçen konuşma, tartışma,soru ve direktifleri anlamayabilir. Bu anlamayış onu alay konusu haline getirebilir. Öğretmen bunları dikkate alarak, sınıfta bazı önlemler almalıdır

  • İşitme engelli olan çocuklar sınıftaki etkinlikleri ya gözle ya da sürekli ve zorunlu bir dinlemeyle izlemeye çalışacaklarından ötürü bu çocuklar diğer öğrencilerden daha çabuk yorulabilirler Bu husus öğretmen tarafından dikkate alınmalıdır.

5 Kasım 2008 Çarşamba

Dikkat Eksikliği Sendromu nedir?

Dikkat Eksikliği Sendromu nedir?
Çocuğun, yaşamının her anını etkileyen nörobiyolojik bir bozukluktur.

Kimlerde görülür?
Çocukların %5 inde. Erkek çocuklarda kız çocuklara oranla 3 kez daha fazla. Her sınıfta ortalama bir ya da iki öğrencide görülür.

Yeni bir buluş mudur?
Hayır. Değişik isimlerle anılmakla birlikte, 1900 lü yılların başlarından beri tanınan bir sendromdur. Günümüzde yaygın olan adları, Dikkat Eksikliği Sendromu ve Dikkat Eksikliği Sendromu ile Hiperaktivite Sendromudur.

Sorun nedir?
Dikkati, tek bir noktaya odaklayamamak ve organize olamamak.
Bu sendromun tıbbi bir açıklaması var mıdır?
Evet. Dikkat Eksikliği Sendromu olan ve olmayan bireylerin beyinlerinin kimyasal metabolizmaları arasında farklılıklar saptanmıştır.

Nedeni nedir?
Tek bir nedeni yoktur. Konsantrasyonu sağlamak için milyonlarca beyin hücresi birarada çalışırlar.

Neden olmayan nedir?
Şeker ve diğer gıdalar Alerjiler Anne babaların yetiştirme tarzları.
Çocuğumda Dikkat Eksikliği Sendromu varsa bunu nasıl anlarım?
Dikkat Eksikliği Sendromu, her çocukta kendisini değişik olarak gösterir. Dikkat Eksikliği Sendromu olan bütün çocuklar, dikkatlerini yoğunlaştırmakta ve başladıkları işleri bitirmekte zorlanırlar. Bu zorluğun yoğunluğu çocuklar arası değişiklik gösterir. Ders dinlemenin ve yazıları tamamlamanın gerekli olduğu okul hayatında sorunlar başgösterir. Okul ödevleri yapılmaz ya da tamamlanmaz. Dinlemekte ya da direktiflere uymakta zorluk yaşanır. Çevredeki en ufak olaylarla ya da kendi düşünceleri ile kolayca dikkati dağılır.

Nasıl emin olabilirim?
Bu sendrom için ne tıbbi, ne nörolojik, ne de psikolojik tek bir test vardır. Dikkat Eksikliği Senromu olan çocukların %30 unda hiperaktivite yoktur. Onların ana sorunu dikkatlerini toplayamamak ve konsantre olamamaktır. Genellikle "uyurgezer" görünümünde, sessiz, uyuşuk ve aşırı duygusaldırlar. Dikkat Eksikliği Sendromu olan çocukların çoğu ise hiperaktif, düşüncesizce davranan ve organize olamayan bireylerdir. Genellikle, sürekli kıpırdanırlar ve vücutlerinin bir parçası sürekli hareket halindedir. Bir yerde oturamazlar. Eşyalarını unuturlar ve kaybederler. Başladıkları işi bitirmeden bir diğerine başlarlar. Müdaheleci ve rahatsız edicidirler. Sıra bekleyemezler. Cevapları soruları beklemeden ağızlarından kaçırırlar. Düşünmeden tehlikeye atılırlar. Normal faaliyetleri "sıkıcı" bulurlar.

4 Kasım 2008 Salı

Üstün Zekalı Çocuklar

Üstün zekalı çocuklar, yaratıcılık, sanat, liderlik kapasitesi veya özel akademik alanlarda yaşıtlarına göre yüksek düzeyde motivasyon, performans ve görev sorumluluğu gösteren ve bu tür yeteneklerini geliştirmek için uygun imkanlara gereksinim duyan çocuklardır. Zeka bölümleri 110-120 arasında olanlar parlak, zeka bölümleri 120-130 arasında olanlar üstün zekalı, zeka bölümleri 130-200 ya da daha fazla olanlar ise dahi çocuklardır. Toplumda 130 ve üstündeki zeka bölümüne %2, 140'ın üzerindeki zeka bölümüne ise çıkıldığında % 0.2 oranında rastlanır.

Üstün zekalı çocukların pek çok ayırt edici özellikleri vardır. en önemli yeteneklerinden biri kolaylıkla kavram oluşturabilmeleridir. Çünkü, kavram oluşturma, soyut düşüncenin temelini oluşturur. Bu çocuklar zihinsel açıdan erken gelişirler ve ortalama çocuklardan daha çabuk öğrenirler. Sürekli soru sorarlar, meraklıdırlar, öğrenme ve bilgiye açlık duyarlar. Öğrenirken çözüme mantıksal değil çoğunlukla sezgisel olarak ulaşırlar. Çeşitli alanlarda özel yetenekleri vardır, derin ve geniş ilgi alanlarına sahiptirler. İlgi alanlarına dikkatlerini yoğunlaştırarak yoğun motivasyon gösterebilirler. Düşünceleri akıcıdır; bir alanda öğrendiği konu ile bir başka alanda öğrendiği onu arasında akla yatkın ilişkiler kurabilirler. Karmaşık ve zor problemlerden hoşlanır ve yaşıtlarının çözemediği problemleri çözebilirler. Orijinal, yaratıcı ve girişkendirler. Sorumluluk duyguları gelişmiştir, kendilerine güvenirler ve kolaylıkla sorumluluk alabilirler. Başkalarıyla kolayca işbirliği yaparlar. Yeni ve değişik durumlara kolay ve çabuk uyarlar. Genellikle yetişkinlerle iletişime girmeyi tercih ederler.

Üstün zekalı çocuklarla ilgili olumsuz sayılabilecek bazı durumlar da mevcuttur. Bu çocukların sosyal ve duygusal etkilere çok açık olmasıdır. Bu çocuklarda, ortalama toplumda görülenden daha sık olarak patoloji görülür (%20-25). Akademik açıdan başarılı kızlarda daha fazla depresyon, daha düşük özgüven ve daha fazla psikosomatik belirtilere rastlanır. Üstün yetenekli çocukların bir kısmının ise bazı alanlarda yaşıtlarından çok ileride oldukları halde bazı alanlarda geride kaldıkları görülür. Çok başarılı olan bu çocuklarda düzensiz bir profile de rastlanır. Örneğin, 1000 çocukta yapılan bir çalışmada çocukların %95’inin matematik ve sözel ilgi alanlarında güçlü uyumsuzluk gösterdikleri saptanmıştır. Dil sorunu olan çocukların ise yüksek düzeyde mekansal yetilere sahip oldukları görülür. Özellikle görsel sanatlarda başarılı olan çocukların sözel yetilerle mekansal yetileri arasında belirgin kopukluk vardır. üstün zekalı çocuklar özellikle eğitimle ilgili konularda olmak üzere bazı sıkıntılar yaşayabilirler. Bu çocukların bilgi, ilgi ve beceri düzeyleri ortalama öğrencilerin çok ilerisinde olduğundan ihtiyaçları kendi düzeyine uygun olarak karşılanmazsa çabuk sıkılır ve sınıfta huzursuz olurlar. Sınıfta konu işlenirken yanılgıyı bulmak, eleştiri, itiraz gibi davranışları öğretmenlerin olumsuz tepkisine neden olabilir. Bu çocukların imgesel etkinliklerinin güçlü olması nedeniyle imgesel yaşantılarını gerçek yaşantıları ile karşılaştırabilirler. Böyle bir durumda çocuklara hem gerçeği hayalden ayırabilmeleri hem de imgelerini öncelikle yaratıcı etkinliklerde kullanabilmeleri için rehberlik yapılmalıdır. Bu çocuklar, kendilerini yaşıtlarıyla aynı seviyede görmediklerinden dışlanmışlık hissi yaşayarak içe kapanıklık geliştirebilirler ve arkadaş sayıları az olabilir. Üstün yetenekli çocuklar, birbirleriyle çok etkili ve verimli bir iletişim kurabilirler ve böylece anlaşılmaz olma problemleriyle başa çıkabilirler.

Üstün zekalı çocukların eğitildiği belli amaçlar taşıyan özel okullardan yararlanabilirler. Eğitim programlarının değişik yetenek düzeylerine ve alanlarına cevap verecek nitelikte, çeşitlilikte ve esneklikte üstün zekalı çocuklar için oluşturulan özel sınıflardan da faydalanabilirler. Eğer üstün zekalı çocuk ortalama yaşıtlarıyla aynı eğitim ortamında birlikte eğitim uygulaması görürse, çocuğun yaşıtlarıyla arasındaki seviye farkından kaynaklanan birtakım sorunlar yaşanmaktadır. Birlikte eğitim uygulamasında uygulanabilecek birtakım yöntemler vardır. Yaşıtlarından önce eğitime alınmasına ve sınıf atlatmasına dayalı bir uygulama hızlandırmadır. Bu yöntemde çocuğa programı normal sürecinden daha önce tamamlama imkanı verilir. Hızlandırmanın uygulandığı çeşitli yollar; sınıf atlama, ileride olduğu derslerde sınıf atlama, birkaç sınıf birleştirme, okula erken başlama, kurslar alma ve seminerlere katılmaktır. Bu yöntem, çocukların sıkılmasına fırsat vermez ve çocuğun programlara istekli bir şekilde katılmasını sağlar. Bu uygulamanın olumsuz etkisi ise, çocuğun yaşıtlarıyla iletişim kurma gereksinimlerine cevap verememesi ve çocuğun sınıfa ve okula uyum sağlamada sosyal ve duygusal yönden bir takım güçlüklerle karşılaşabilmesidir. Üstün zekalı öğrencilerin eğitimlerine yaşıtlarının bulunduğu sınıflarda devam etmeleri ama çalışmalarının ve ders programlarının diğer öğrencilere göre daha zengin hale getirilmesi yöntemi ise zenginleştirmedir. Bu uygulamada, ders programına ek olarak, resim, müzik gibi alanlarda çocukları ilgi ve yeteneklerine göre yetiştirmek amaçlanmaktadır. Aynı zamanda çocuğu daha derinlemesine ve detaylı incelemeler yapabileceği projelere ve araştırmalara yöneltmek hedeflenir. Bir diğer yöntem olan gruplamada ise; normal sınıflardaki üstün yetenekli öğrenciler için küme gruplandırmaları, özel bir sınıf gruplandırma, özel bir okulda gruplandırma, kaynak odada gruplandırma ve kaynak merkezlerinde gruplandırma, özel seminerler, özel yan kursları, çeşitli çalışma merkezlerindeki (müzeler, bilim laboratuarları, üniversiteler gibi) özel çalışmalar şeklinde uygulamalar vardır. Bu tarz uygulamalarla çocukların yeteneklerini geliştirmede belirgin düzeyde başarı sağlandığı, çocukların bu uygulamalarla benlik kavramlarının geliştiği görülmektedir.

Üstün zekalı çocukla parlak zekalı çocuk karıştırılabilir; ancak, aralarında birçok farklılık görülür:

Parlak Çocuk

Üstün Çocuk

İlgilidir.

Oldukça fazla meraklıdır.

Sorulara cevap verir.

Sorunun ayrıntılarını tartışır

Yanıtları bilirSorular sorar.
Grubun üst dilimindedirGrubun çok ötesindedir.
Anlamı kavrarAnlam çıkarır
Uyanıktır.

Keskin gözlem yapar.

Verilen işi tamamlarProjeler oluşturur.
İyi fikirleri vardır.

Alışılmamış tuhaf fikirleri vardır.

Okuldan hoşlanır. Öğrenmeden hoşlanır
Güçlü belleği vardır

İsabetli tahminlerde bulunur.

Öğrenirken mutlu olurÖğrenirken eleştireldir.
Verilenleri kolaylıkla alırVerilenleri alırken coşkulu ve gergindir.
Kolaylıkla öğrenir.Verilenleri zaten bilmektedir.
Belli bir sırayla öğrenmekten hoşlanırKarmaşık ve giriftlik onu coşkulandırır.
Akranlarıyla olmaktan hoşlanır.Büyük yaştakileri ve yetişkinleri seçer
Bilgiyi özümserBilgiyi değiştirip uygular.

Üstün zekalı çocukların, gelişim ve kişilik özelliklerinden kaynaklanan bazı tepki ve davranışları karşısında öğretmenler olumlu ve verimli bir tutuma sahip olmalıdır:

Üstün zekalı çocuklar sınıf etkinliklerinin yeterince uyarıcı olmamasından dolayı bu etkinliklere karşı istekli ve ilgili olmayabilirler. Öğretmen, çocuğun ilgi ve yeteneklerini saptayarak, bunları geliştirmesi için uygun ortam sağlamalıdır. Ödevlerde tekrara ve alıştırmalara fazla yer vermemeli, problem çözme tekniğini gerektiren, araştırma ağırlıklı ödevleri vermelidir. Kendilerine özgü ilgileri olduğundan bireysel çalışmalarına önem verilmeli, ilgilendikleri alanlarda proje çalışmaları yapmalarına ve sınıf arkadaşlarına sunarak paylaşmalarına olanak tanınmalıdır. Liderlik gerektiren veya liderliği geliştirmeye fırsat verecek çalışmalara katılması için teşvik edilmelidir. Uygulaması pratik olmayan veya olası görülmeyen yaratıcı fikirlerini dinlememek, ertelemek ya da reddetmek çocuğun zihinsel kapasitesini engelleyeceğinden bu noktalara dikkat edilmesi gerekir. Bireysel çalışmaların yanında grup etkinliklerine katılımı teşvik edilerek, yaşıtlarıyla olan sosyalleşme sürecine de katkıda bulunulmalıdır. Bu çocuklarda üstünlük duygusunu yaratmanın zararlı sonuçları vardır; çocuk arkadaşlarını ve çevresindekileri aşağı görebilir ve toplumda yalnız bir kişi olarak yaşamına devam edebilir.

Ailelerin, üstün çocuklarının psikososyal gelişimleri ve eğitimleri için dikkat etmeleri gereken önemli hususlar vardır:

İlk olarak aile, üstün zekalı olan çocuğunun diğer çocuklardan farklı olmadığını, onlar gibi sevgi, ilgi, oyun oynamak gibi ihtiyaçları olduğu kabul etmelidir. Çocuğun yeteneklerinin geliştirilmesi için; ilgi, yönelim ve isteklerini belirleyebileceği seçenekli ortamlar hazırlanmalı ve fikirlerine ve hayallerine saygı duyulmalıdır. Çocuğun zekasını geliştirebileceği malzemeler malzemeler, oyuncaklar alınmalı, kültürel etkinliklerde bulunması sağlanmalıdır. Tek yönlü bir kişi olmaması için değişik ilgi alanlarına yönlendirilmelidir. Çocuğun üstün zekalı olduğu anlaşıldığında çocuk bundan haberdar edilmemelidir Bu özelliğinden dolayı kardeşleri veya diğer çocuklarla kıyaslanmamalıdır. Eğer kardeşleri varsa, ailenin üstün zekalı çocuğa kardeşlerine davrandığından farklı bir tutumu olmamalıdır. Üstün çocukların önemli özelliklerinden biri meraktır. Aileler, çocuğun sorduklarına azarlayarak ya da yanlış biçimde yanıtlamaktan kaçınmaları, baştan savma yanıtlar vermemeleri, doğru yanıt vermeleri gerekir. Bazen çocukların sorularının yanıtlanmasında zorluk çekilebilir. Böyle durumlarda çocuğa karşı tepkisiz kalmak yerine, çocukları araştırma yapabilecekleri kaynakları araştırarak yönlendirmek gerekir.

3 Kasım 2008 Pazartesi

Otizm Üzerine Sorular ve Kısa Cevaplar

Hangi yaşta başlar?
Genellikle üç yaşından önce meydana gelen bir hastalıktır.

En önemli belirtileri hangileridir?
İlişkiler önemli ölçüde aksar, 2 otistik çocuktan 1’i ömür boyu konuşmayı öğrenemez, etkinlik ve ilgi alanları kısıtlıdır, Çevresindeki insanların varlığından haberdar değildir, başkalarına birer eşya gibi davranır, üzüntülü olduğu anlarda anormal avuntu biçimlerine başvurur, mesela hep aynı kelimeyi sürekli tekrar eder. Konuşma tarzı anormaldir ve dikkat çeker, özellikle ses tonu ve yüksekliği, vurgulama, konuşma hızı ve ritmi normal değildir, monoton tarzla konuşur, cümle kurarken soru sorar gibi veya yüksek ses tonuyla konuşur, başkalarından duyduğunu aynı söz ve ses tonuyla tekrar eder, örneğin televizyonda izlediği reklamları sürekli tekrarlar, “ben” yerine “sen” kelimesini kullanır; örneğin “ben kek istiyorum” yerine “sen kek istiyor musun?” der.

Otistik çocuklarda zekâ noksanlığı var mı?
Bu konuda farklı iddialar var. Otistik çocukların bazıları normal bir insanın yapamadıklarını da yapabiliyor. Özellikle müziğe ve matematiğe yatkın olanları var. Bazıları kitap bile yazdı. Çalışma hayatında çok başarılı olan otistiklerin sayısı az değil. Buna rağmen birçoğunda zeka noksanlığı gözlemleniyor. Bu tezatlığın sebepleri hakkında çeşitli teoriler var, ama hiçbiri kesin olarak bir açıklık getiremiyor. Otizm hakkında bir tek kitap okunursa olayı anladığınızı zannedersiniz, ikinci okuyunca şüphelenirsiniz, bir kitap daha okursanız kafanız iyice karışır. Yazarın görüşlerine göre otizm karşınıza apayrı bir hastalık olarak çıkar.

Otizm ile ilgili istatistikler ne diyor?
Otizm hakkındaki istatistikler arasında kısmen benzerlik, kısmen de farklılıklar var. Bazı bilim adamları 10-14 yaş grubunda otistiklerin oranını 4/1000 olarak veriyor. Toplam nüfusta 2/1000 oranına sahip oldukları söyleniyor. Okul çağına gelmiş çocuklar arasında 4/9000 oranına sahip oldukları bir araştırmada tespit edildi. 8-10 yaşlarında 10000 çocuk incelendikten sonra, 2/10000 oranında otistiklik tespit edildi.

Otizmin cinsiyetle alakası var mı?
Sebepleri üzerine kesin bilgiler bulunmamakla birlikte, otizm en çok erkek çocuklarda rastlanılan bir hastalıktır. Otistik çocukların %75’i erkeklerden oluşur.

Otizmin sebepleri nelerdir?
Bu konuda da çeşitli fikirler ortaya atılıyor. Bazı bilim adamlarına göre organik sebeplere dayanır, bazılarına göre ardında kalıtımsal özellikler yatıyor, bazıları nörolojik bir hastalık olduğunu iddia ederken, bazıları da “anne sevgisi” noksanlığına dayandırıyor ve psikolojik bir rahatsızlık olduğunu belirtiyor. Dikkat çeken nokta ise şu: Bilim adamlarının hepsi çarpıcı bulgu ve örneklerle, otizmin sebeplerini görüşleri doğrultusunda kanıtlayabiliyor, ama kendi, görüşünü ret edenlerinkinin yanlışlığını kanıtlayamıyor. Bu da birbirinden farklı çok sayıda “sebepler” var, ama hangisinin kesin olarak doğru olduğu aslında bilinmiyor.

Otizmi kim keşfetti?
Literatürde öncelikle Kanner adı geçiyor, ama Asperger’den de söz ediliyor. Bu iki bilim adamı (biri Avusturyalı, diğeri Amerikalı), birbirlerinden bağımsız olarak, bazı çocuklarda gözlemledikleri davranışları “otistik” terimiyle tanımladılar. Yıl 1943 sonları veya 1944 başları olarak veriliyor. Daha çok Kanner, otizmi keşfeden bilim adamı olarak anılıyor. Bugün literatürde Kanner sendromu ve Asperger sendromu olarak iki ayrı otizm türünden söz ediliyor. Asperger “otistik piskopat” terimini kullanırken, Kanner “erken çocukluk dönemi otizmi” (infantil otizm) ifadesine yer veriyor.

Otizm tedavi edilebilir mi?
Bilim adamlarının birçoğuna göre otizm, kesin olarak tedavi edilemeyen bir hastalık. Bunu öncelikle otizmin biyolojik ya da nörolojk bir hastalık olduğunu belirtenler söylüyor. Otistik çocuk annelerinin ya da terapistlerin yazdıkları bazı kitaplarda büyük ölçüde normalleşen otistiklerden de bahsediliyor. Otistik çocukları tedavi ettiğini söyleyen en ünlü isim “Bettelheim”. Bu bilim adamına göre otizm psikolojik sebeplere dayanıyor ve “doğru” yöntemler uygulanırsa, birçok otistik çocuk bu rahatsızlıktan kurtarılabiliyor. Fakat Bettelheim’ın bu konuda yanıldığını belirten bilim adamları var. Hatta Bettelheim, henüz hayattayken de bu konuda sert eleştiriler almış. Daha önce de belirtildiği gibi, bu konuda da klesin bir şey söylenemiyor. Özellikle terapi uzmanları pedagojik yöntemlerle, otistik çocuklara bir hayli yardımcı olunabildiğine dikkat çekiyorlar.

Otistiklerin en önemli özelliği hangisidir?
Başkalarıyla göz göze gelmekten kaçınırlar. Genel olarak bu kabul edilir, ama bazı yazarlar bunun göreceli olduğuna dikkat çekiyorlar.

Otizm en erken kaç yaşlarında tespit edilebiliyor?
Otizmin tespit edilebilmesi, çocuk ancak 2 ile 3 yaşlarına eriştikten sonra mümkün oluyor. Bazı bilim adamlarına göre daha erken teşhis edilebilseydi, birçoğuna yardımcı olunabileceğini belirtiyorlar. Bu yüzden en ufak bir şüphede çocuğun gözlemlenmesi ve mümkün olduğunca erken bir uzmanın görüşlerine başvurulması salık veriliyor. Uzman olarak doktorlar gösteriliyor. Fakat ender rastlanılan bir hastalık olduğundan, doktorların birçoğunun otizmi “tanımadığı” vurgulanıyor ve teşhislerde hata yapılabileceğine dikkat çekiliyor. Teşhisi zor bir hastalık olmasından dolayı, bazen teşhis süresi çocuk 5 yaşına gelinceye dek devam edebiliyor.

En çok hangi ebeveynlerin çocuklarında rastlanıyor?
Bazı bilim adamlarına göre otizm belli bir kesime özgü bir hastalık türüdür. Daha çok entelektüel anne veya babanın çocuklarında rastlanmasından dolayı, buna inanılıyor. Fakat son yıllarda bu görüşe de karşı çıkılıyor ve otizmin, toplumun bütün kesimlerinde görülen bir hastalık olduğu belirtiliyor.

Reaktif Bağlanma Bozukluğu Nedir?

Reaktif Bağlanma Bozukluğu Nedir?
Beş yaşından küçük çocuklarda ortaya çıkmakta olup tek nedeni sağlıksız çocuk bakımı ile ilgili bir bağlanma bozukluğu ve iletişim problemidir. Çocuğa doğumun ilk yıllarından itibaren yetersiz bakım, sağlıksız ilişki ile beraber gelişir. Çocukta mevcut ilişki kurma ve bağlanma problemi olarak ortaya çıkar. Çocuk toplumsal iletişim ve yaşında uygun tepki verme konusunda yetersizdir. Seçici olmayan bağlanmalar ve uygunsuz toplumsal ilişkiler görülür.. Çocuğa bakım veren kişinin sürekli değişmesi ile de ortaya çıkabilir.

Nasıl anlaşılır:
Çocuğunuzda; ilişki kurmada, duygusal yakınlık göstermede belli bir bozukluk, TV ve müziğe aşırı ilgi , insanlara ve yaşıtlarına ilgisizlik, yaşına uygun konuşmanın gelişmemesi, tekrar eden hareketler, insanlara karşı ilgisizlik, göz kontağı kurmama, dönen cisimlere ilgi, kendine özgü törensel davranışlar, kendi etrafında dönme , sallanma, saatlerce belli bir hareketi tekrar etmeme , nesnelere karşı aşırı ilgi, beslenme konusunda düzensizlik , etraftaki duygusal değişime ilgisizlik, yandan bakış, parmak ucunda yürüme , taklit gerektiren oyunları oynamama gibi özellikler gözlemlerseniz “Reaktif bağlanma bozukluğu “olabilir.

Ne Yapmalıyız?
Çocuğunuzda yukarıdaki özelliklerin birçoğu varsa, hemen bir çocuk psikologu ile irtibata geçilmeli ve erken eğitim alması sağlanmalıdır.
Öncelikle pedagojik müdahalenin yapılması ve sebep olan nedenlerin ortadan kaldırılması ile gerekli tedavi düzenlenmelidir. Çocuğun gelişim dönemindeki böyle bir oluşum çocuğun zihinsel gelişimini kötü yönde etkiler. Varsa başka psikiyatrik nedenler ve eşlik eden durumlar araştırılmalıdır. Erken müdahale yapılırsa o kadar iyi sonuç alınır. Bu durum genelde çocuğun aşırı TV izlemesi ile karakterizedir.. TV izlemenin engellenmesi gerekir. Mümkün olduğu kadar çok insanla birlikte olmaları, onlara yönelik duygusal yakınlık kurmak, belirli saatlerinde birlikte vakit geçirme, kreşe veya anaokuluna gitmelerini sağlama gibi önlemler sıralanabilir. Otistik bozukluk ile karıştırıldığından ayırıcı tanının yapılması ve hemen eğitime başlanması çok önemlidir.

Tedbir:
Böyle bir durumla karşılaşmamak için anne babaların; çocuğun doğumundan itibaren onun duygusal ihtiyaçlarını karşılamaları gerekir.. Çok sık bakıcı değiştirmemeli, çalışan annelerin işte yorulsa bile iş sonrası çocuk ile duygusal yakınlık kurması, aile içi sorunların sonucu çocuğu ihmal etmemek, kendilerinin psikiyatrik problemleri olsa bile çocukla ilgilenmek, çocuğu saatlerce TV karşısında bırakmamak çok önemli.
Sevgili anne ve babalar, bir çocuğun tüm sorumluluğu öncelikle sizlere ait. Çocuğunuzun ileriki yaşamını etkileyecek sorunların oluşmasını engellemek sizin elinizde. Şu an bu durumda olan annelerin perişanlığı ve üzüntüsünü sizler yaşamayın.
Yavrularımıza iyi bir gelecek ve sağlıklı bir yaşam sağlamak için doğumdan itibaren gerekeni yapalım. Bilmediğimiz birçok konu internetle elimizin altında. Araştırıp gerekeni yapalım.

2 Kasım 2008 Pazar

ÖZEL EĞİTİM VE REHBERLİK

Özel eğitime ihtiyaç duyan öğrencilerin eğitim olanaklarından daha iyi faydalanabilmeleri için, daha özel müfredat programlarına, özel materyal kullanımına, özel eğitim uzmanlarından yararlanılmasına, mekanlarda özel fiziksel düzenlemeler yapılmasına elbette ihtiyaç vardır. Ancak farklı öğrencilerin bu türden özel olanaklara ihtiyaç göstermiş olmaları anların farklı bir kategori içine çekilmelerine ve dışlanmalarına kaynaklık etmemeli, toplumda özel eğitime muhtaç duyan kişilere yönelik zaten yaygın olan olumsuz bakışın ve önyargıların desteklenmesine izin verici olmalıdır.

Özel Eğitime Muhtaç : Çeşitli duyu organlarında (görme r11; işitme r11; konuşma gibi) kayıpları olan, özel nedenlerle ağır öğrenen zihinsel engeli bulunan yada gelişim özellikleri itibari ile hastalıklara bağlı olarak yaşına uygun davranamayan kişiler için kullanılan bir kavram .

Engel r11; Özür : Yetersizlik yüzünden bireyin kendinden beklenen toplumsal rolleri yerine getirememesi. Örneğin körlük nedeniyle göremeyen bir kişinin okuma yazma konusunda kendinden beklenen rolleri yerine getirememesi yada ayaklarının kırılmış olması nedeniyle yürüyemeyen birisinin kendi özbakım ihtiyaçlarını giderememesi.

Tarih İçinde Özel Eğitim
1800r17;lü yılların ortalarından itibaren engelli kişilerin eğitim çalışmalarında hızlı ilerlemelerin meydana geldiği görülmektedir. Fransar17;da ilköğretimde başarısız olan çocukların zihinsel özelliklerini saptamak amacıyla Alfret Binet (1857 r11; 1911), zekanın ölçülmesini hedefleyen testler geliştirmiştir.

Beş duyuya hitap eden eğitim materyalleri Maria Montes Son (1870 r11; 1952) tarafından geliştirilerek zihinsel engelli çocukların eğitiminde kullanılmaya başlanmıştır.

Fransa, ihtilalinin getirdiği yeni anlayışla özürlülere yönelik olumlu eğitsel olanakları sunmaya çalışan ilk ülke olmuştur.

Özel Eğitim Konusunda Türkiyer17;nin Durumu

Bilindiği gibi çeşitli ulus, bölge ve dinlerden üstün zekalı çocukların alınarak devletin yönetsel kadrolarına getirilmek üzere eğitildiği bir kurum olan Enderun okulları Osmanlır17;da oldukça eski dönemlerde açılmıştır.

1950r17;den itibaren özürlülerle ilgili ana faaliyetler Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde yürütülmesine rağmen, zaman zaman Çalışma Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı; yine zaman zaman Çocuk Esirgeme Kurumu, Sosyal Sigortalar Kurumu ve çeşitli özel kurumlar özürlülerle ve özürlülükle ilgili çalışmalar yapmışlardır. 1980r17;den sonra Özel Eğitim Genel Müdürlüğü oluşturulmuş, bu kurum 1983r17;te Özel Eğitim ve Rehberlik Dairesi Başkanlığına dönüştürülerek görev ve yetkileri genişletildi.

Özel Eğitimin İlkeleri

1. Eğitim tüm yurttaşlar için temel anayasal bir haktır. Bu yüzden özürlü vatandaşlarda diğer vatandaşlar gibi eğitim olanaklarından yararlanma hakkına sahiptir.

2. Bugün tıpta gelinen nokta itibariyle çocukların bazı özürle doğup doğmayacağı anne karnındayken keşfedilebilmektedir. Aynı zamanda birçok özrün oluşmasına yol açan risk faktörleri de belirtilmiştir. Bu durumda aileye büyük sorumluluklar düşer. Gerek özürlülük konusundaki risk faktörlerini azaltmak gerekse çocuğun özürlü olduğunu anladıktan sonra uygun eğitsel olanaklardan faydalanmasını sağlamak gibi sorumluluklar düşer. Günümüzde birçok çocuk uygun eğitimi alamadığı için, kısa sürede aşılabilecek gelişim kusurları yüzünden ve bulunduğu ortamdan kaynaklanan yetersizlik yüzünden engelliymiş gibi algılanmaktadır.

3. Özel eğitime muhtaç olan bireylerin eğitimlerine erken yaşta başlamaları oldukça önemlidir. Çocukların zamanında öğrenmeleri gereken ve öğrendikleri oranda onların yaşamla başa çıkmasını kolaylaştıran fırsatlar erken eğitimle erken devreye girer. Ayrıca gerek ailenin gerek çocuğun kendi özrünü kolay kabullenmesini sağlar

4. Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireyleri sosyal ve fiziksel çevrelerinden mümkün olduğu kadar ayırmadan planlanıp yürütülmelidir. Eğer çocuk sosyal çevreden uzak tutulursa iyi eğitim olsa bile kişisel sıkıntıları aşamaz.

5. Eğitim genel olarak bireyselleştirilmesi ve bireylerin ihtiyaçlarını merkeze alarak anlara eğitim olanaklarının götürülmesi günümüzde giderek yaygınlaşan bir düşüncedir. O nedenle engelli bireyler için onların kişisel ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran, bireysel eğitimin uygulanması gerekir.

6. Özel eğitim gerektiren kişilerin bütünsel gelişimlerini sağlamak oldukça önemlidir. Bedensel, zihinsel, sosyal, duygusal yönlerin hepsi dikkate alınmalıdır. Bedensel ve zihinsel gelişimleri kadar, sosyal ve duygusal yönleri de ele alınmalıdır.

7. Özürlü çocukların özürlü olmayanları ile birlikte eğitimlerine yönelik uygulamalar yapılır. Ve kaynaşmaları amaçlanır.

8. Özel eğitim bir ekip işidir. O yüzden tek başına, aile, okul, o alandaki uzman ve kişinin bakımını üstlenen kurum özrün yarattığı engelleri aşma gücüne sahip değildir. Özellikle aile ile işbirliği yapılmalıdır.

9. Özel eğitim politikalarının geliştirilmesinde, özel eğitim gerektiren bireylere yönelik etkinlik gösteren sivil toplum örgütleri ile işbirliği içinde yapılmalıdır. Özellikle büyük şehirlerde özürlü çocuklarla ilgilenen sivil toplum kuruluşlarının son dönemlerde yaygınlığı artmıştır.

10. Özürlü kişilere sadece destek sağlamak yetmez. Anların yaşamda tek başına kaldığında kendine yetebilecek bir hedefle okullarda eğitim verilmelidir. Yine bu yüzden özürlü kişiler için meslek edindirme, iş olanakları yaratma ve onlara bu olanakları kullandırma, oldukça önemlidir.
Özürlülüğün Nedenleri

1. Doğum Öncesi Nedenler : Doğum öncesinde özellikle zihinsel engellilik açısından çocuklar için en önemli risk faktörü genetik etmenlerdir. Akraba evlilikleri bu açıdan çok risk taşır. Ayrıca annenin hamileyken yaşadığı olaylar, kullandığı ilaçlar, içki r11; sigara gibi keyif verici maddeler, yine annenin radyasyona maruz kalması, hamileyken geçirdiği hastalıklar, hamilelik yaşı ve stresli yaşam doğum öncesi nedenlerdendir.

2. Doğum Sırası Nedenler : Doğumun hijyenik ortamda yapılmaması, doğum sırasında kullanılan araç r11; gereçlerin uzman olmayanlarca kullanılması, erken yada geç doğum, doğum sırasında oluşan enfeksiyonlar, doğumu yapan kişilerin eğil olmaması, beynin oksijensiz kalması gibi nedenlerdir.

3. Doğum Sonrası Nedenler : Çocuklar erken yaşlarda geçirilen ateşli hastalıklar nedeniyle engelli hale gelmektedir. Çoğu kez ailenin enfeksiyonlara bağlı hastalıkları önemsememesi, tedavi olanaklarında uzak olmaları, yoksulluk ve bilinçsizlik nedeniyle çocukların yeterli ve düzenli beslenememesi, yine erken yaştan itibaren çalıştırılan çocukların kendilerini işyerlerinde koruyabilecek bilinç ve beceriden yoksun olmaları, çocuk istismarları, fiziksel ve psikolojik baskılar.

Özürlülerin Gruplandırılması

Bir çok ülkede ve ülkemizde tersi uygulamalar yaygın olarak özürlülerle ilgili kurumlarda yürütülse de, insan merkezli eğitime inanan birçok eğitimci içinde, özürlü çocukları sınıflandırmak yerine, hangi alanlarda neye özel ihtiyaç duyulduğunu belirleyerek eğitim verme düşüncesi giderek yaygınlaşmaktadır.

Özürlü bireylerin eğitiminde onların neye ihtiyaç gösterdikleri düşüncesin¬den yola çıkılması gerektiğini savunan görüşe göre özürlülerin özel olarak ihtiyaç duydukları alanları dört başlık altında toplayabilmek mümkündür.

1. Fiziksel Özelliklerinden Kaynaklanan Nedenlerle Özel Eğitime İhtiyaç Duyanlar

Bedenin zarar gördüğü ve fonksiyonlarını yitirdiği durumlarda kişiler özel eğitime gereksinim duyarlar. Bedenle ilgili özür çok farklı nedenlerden kaynakla¬nabilir. Sözgelişi, kazalara ve yaralanmalara bağlı bedensel zedelenmeler, organ kayıpları ve bunlara bağlı olarak oluşan bedensel engeller. Yine sinir sisteminde, (örneğin beyin iltihaplanması yada artrit gibi nedenlere bağlı olarak oluşan) ha¬sarlar nedeniyle bedende ortaya çıkan fonksiyonel kayıplar yüzünden kişiler sağ¬lam kişilerden farklı ihtiyaçlara sahip olurlar. Bu türden kayıpları yada engelleri olan kişiler, mekanlarda bazı özel değişikliklere ihtiyaç gösterirler. Bu türden ka¬yıpları olan kişiler engelin kendilerinde oluşturduğu dezavantajlardan kısmen ko¬runmak için, tekerlekli sandalye ve baston gibi araçlara; yine kendileri için özel dizayn edilmiş tuvaletlere, yollara, kaldırımlara, ihtiyaç gösterirler. Keza aynı en¬geller kişilerin zaman zaman bakımının hastanelerde yapılmasını gerekli kılabilir.

2. Dil, Konuşma ve Duyusal Yetersizliklerden Kaynaklanan Nedenlerle Özel Eğitime
İhtiyaç Duyanlar

Duyuların etkin kullanımı konusundaki problemler ve engeller bu alana girer. Çeşitli nedenle oluşan görme, işitme r11; konuşma bozukluklarına bağlı olarak bi¬reylerin günlük yaşamlarında karşılaştıkları ve bu problemler nedeniyle özel eğitime ihtiyaç gösterdikleri durumlardır. Sözgelişi işitme engelli bireyin engeline değil de bu engelden dolayı yaşadığı iletişim sorunlarına vurgu yapıldığında, kişi ile iletişim kurarken nelere dikkat edilmesi gerektiği öne çıkacak ve sözgelişi işit¬me engelliler için geliştirilmiş işaret alfabesinden faydalanmak eğitimciler için bu kişi ile iletişimde daha önemli hale gelecektir.

3. Öğrenme Güçlüklerinden Kaynaklanan Nedenlerle Özel Eğitime İhtiyaç Duyanlar

Beyin ile ilgili olarak yaşanan çeşitli sorunlar nedeniyle, yaşamın çeşitli alanlarında öğrenmede karşılaşılan sorunları olanlar bu gruba girer. Öğrenme güçlükleri hafif, orta, ağır ve çok ağır düzeyler¬de olabilir. Bu kişilerin zekalarına vurgu yapmak ve bunları zihinsel engelli diye sınıflamak, bu türden özürü olanlara yönelik çoğu kez r0;zaten anlamazr1;, "ondan bundan daha fazlasını beklememek gerekir" türünden onlara belki de özel eğitim uygulandığında başarabilecekleri pek çok şeyle ilgili fırsat sunmamaya neden olurken, sözgelişi okuma ve yazma konusunda yada sözgelişi aritmetik problemleri diğer öğrenciler kadar çözme konusunda güçlükleri olanlar diye yaklaşıldığında bu konularda onlara özel yöntemlerle yaklaşma, daha sabırlı davranma türünden "davranışlara neden olacak, bu da öğrenme güçlüğü yaşayan öğrencilerin bu engelleriyle başa çıkmasında onlara kolaylık sağlayabilecektir.

4. Duygusal ve Davranış Problemlerinden Kaynaklanan Nedenlerle Özel Eğitime
İhtiyaç Duyanlar

Birey yaşamında var olan herhangi bir sorunlu durum nedeniyle duygusal ve davranışsal sorunlar yaşayabilir. Bireylerin ister bedensel, ister duyusal yada öğ¬renme sorunlarından olsun, duygusal alanda sorunlar göstermesi neredeyse kaçı¬nılmaz olabilir. Engelli bireylerin yaşadıkları engellerin zaten kendilerine olumlu duygular oluşturması beklenemez, psikolojide yapılan pek çok araştırma, engel¬lemeye maruz bırakılan kişilerin saldırganlaştıklarını ortaya koymaktadır. Yani, sadece engelin oluşturduğu güçlük nedeniyle bile dış dünyaya çoğunlukla öfkeli olan çocuklar, sosyal çevrelerinden engellerinden dolayı aldıkları, aşağılanma, alaya alınma, acınma türünden tepkiler nedeniyle daha da olumsuz duygular yaşamaktadırlar.

Engelleri nedeniyle ortaya çıkan duygusal ve davranışsal problemin çözümünde rehberlik servislerine ve sınıf öğretmenlerine önemli görevler düşmekte¬dir Engelli olmayan arkadaşlarının engelli öğrencilere duyarlı davranmalarının başarılması kuşkusuz bir kültürel sorundur ve topyekün bir bilinçliliği gerekli kıl¬maktadır. Bu bilincin oluşturulmasında engelli olanlardan çok engelli olmayan çocukların eğitilmesi gerekmektedir. Bunun sağlanması için atılması gereken pra¬tik adımlar (empati geliştirme alıştırmaları vs.) ilerde daha geniş ele alınacaktır.

Özürlülerle ilgili her ne kadar sınıflandırmanın sağlıklı olmadığı görüşü yaygınlaşsa da halen gelişmiş ülkelerde bile bu anlayışa uygun pratikler tam olarak gerçekleştirilememektedir. Ülkemizde özürlüler hala gruplandırılmakta ve özürlü kişilere yönelik özel eğitim etkinlikleri görme, işitme, ortopedik, zihinsel öğrenme yetersizliği, süreğen hastalığı, uyum güçlüğü, dil ve konuşma güçlüğü olanlar ile üstün ve özel yetenekliler olmak üzere sekiz ayrı grupta yürütülmektedir. Ay¬rıntıya girmeden bu olanaklardan faydalanan özür grupları ile ilgili bilgiler aşağıda verilmiştir.

Ülkemizde Özürlü Kişilere Yönelik Özel Eğitim Etkinlikleri

1. Görme Yetersizliği Olanlar
Özel eğitim okullarında görme yetersizliği olanlara ve az görenlere okul ön¬cesi ve ilköğretim düzeyinde eğitim hizmetleri sunulmaktadır. İlköğretim düze¬yindeki görme engellilerin okullarının tümü yatılı olmasına rağmen gündüzlü olarak bu okullara devam etmek isteyen öğrencileri de bu olanaklar sağlanmaktadır. Bu öğrenciler, kaynaştırma ve özel eğitim sınıfı uygulamaları ile de eğitimlerine devam edebilmektedirler. İlköğretimlerini tamamlayan görme engelliler üst öğre-nimlerini normal okullarda sürdürmektedirler.

Görme engelliler okullarında kitaplar Braille (kabartma yazı) olarak Görme Engelliler Basımevi ve Akşam Sanat Okulunda basılmakta, ayrıca engellerinin oluşturduğu güçlüğü aşmada yardımcı olacak araçlar ve orta öğretime parasız ya¬tılı olarak yerleştirilen görme engellilerin için ders kitapları Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünde kasetlere okutularak öğrencilerin hizmetine sunulmaktadır.

2. İşitme Yetersizliği Olanlar
İşitme yetersizliği olan öğrencilere özel eğitim okullarında okul öncesi, ilköğ¬retim ve orta öğretim düzeyinde yatılı ve gündüzlü hizmet verilmektedir. Bu öğrencilerin orta öğretimlerini normal okullarda kaynaştırma uygulamalarıyla sür¬dürmeleri esas alınmakta ve bunlar meslek liselerine sınavsız yerleştirilmektedir. İşitme yetersizliği olan öğrenciler için ayrı meslek liseleri de açılmıştır. Bu öğren¬cilerin lise ve üniversite eğitimleri normal okullarda gerçekleştirilmektedir.

3.Ortopedik Yetersizliği Olanlar
Ülkemizde ortopedik yetersizliği olan okul çağı çocuklarına okul öncesi, il¬köğretim ve orta öğretim düzeyinde eğitim hizmetleri tıbbi rehabilitasyon iç içe sunulmaktadır. Bu olanakların Türkiye'nin her yerine yeterli düzeyde götürüldü¬ğünü ileri sürmek mümkün değildir. Ortopedik engelliler için açılmış olan mes¬lek lisesinde halen kız öğrenciler "dekoratif el sanatları", erkek öğrenciler "cilt ve serigrafi", kız ve erkek öğrenciler "muhasebe" bölümlerinde mesleki eğitim al-maktadırlar.

4. Dil ve Konuşma Güçlüğü Olanlar
Dil ve konuşma güçlüğü olan çocuklar özel eğitim hizmetleri doğrudan on¬lar için açılmış okullar aracılığı ile değil, normal okullarda kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam etmektedirler. Bu çocuklara ne türden özel eğitim desteği veri¬leceği Rehberlik ve Araştırma Merkezlerinde görev yapan psikolojik danışmanlar tarafından belirlenmektedir. Bu kurum öğretmene, kurum idaresine, aileye yö¬nelik çocuğun bireysel ve gelişim özelliklerini dikkate alarak bilgilendirme toplan¬tıları yapmakta, eğitim r11; öğretim ortamını bozmadan sınıf r11; okul ve ev ortamında alınması gereken tedbirler hakkında yönlendirmeler, sınıf öğretmenlerinin bu ko¬nuda hizmet içi eğitim seminerlerinden yararlandırılmaları, ailelere verilecek se¬minerler gibi etkinliler düzenlemektedirler.


5.Öğrenme Güçlüğü Olanlar
Öğrenme güçlüğü olan çocuklara özel eğitimleri, özel eğitim okulları aracılığı ile gerçekleştirilmektedir. Bu çocuklar için okul öncesi, ilköğretim ve yaygın eğitim düzeyinde gündüzlü olarak eğitim verilmekte, orta düzeyde (eğitilebilir) zi¬hinsel yetersizliği olanlar ilköğretimleri hem normal ilköğretim okullarında oluşturulmuş kaynaştırma sınıflarında hem de özel eğitim ilköğretim okullarında sür¬dürmektedirler. İlköğretimlerini tamamlayan bu öğrenciler, zihinsel düzeylerine uygun genel kültür derslerinin verildiği "Meslekî Eğitim Merkezlerine" devam etmektedirler.

Ağır düzeyde (öğretilebilir) zihinsel yetersizliği olan, zorunlu öğrenim çağı içindeki çocukların eğitimleri r0;Eğitim Uygulama Okullarındar1; sürdürülmektedir. Bu okullarda bu çocuklar için öz bakım ve temel yaşam becerilerinin kazandırıl¬ması temel amaçtır. Ayrıca çocuklar için işlevsel akademik becerilerin geliştirilmesine yönelik programlar da uygulanmakta, zaman zaman çocukların 18 yaşın¬dan sonra içice olacağı toplumsal ilişkiler ağına uyum sağlayabilmesi için bu çocuklara toplumsal ilişkilerle ilgili alıştırmalar da yaptırılmaktadır.

Zihinsel yetersizliği olan yetişkinler, gelişim özelliklen ve yeterliliklerine uy¬gun bir iş ve mesleğin temel becerilerini kazandırmak amacıyla açılan "İş Eğitim Merkezlerine" devam etmektedirler.

Çok genel olarak zeka, uyaranları algılama, değerlendirme,düşünme, öğ¬renme, sorun çözme ve çevreye uyum yapma gibi yüksek zihinsel işlevlerin tü¬müne işaret etmekte, zihinsel engelde tüm bu yüksek beyin işlevlerinde meyda¬na gelen kayıplar olarak değerlendirilmektedir. Zihinsel işlevler açısından norma¬lin altında olma, zeka testlerinden elde edilen zeka bölümü puanının (IQ) yakla¬şık 70'ten (zeka testlerinin standart sapmalarına göre bu puan biraz değişmekte¬dir) aşağı olma durumudur.

Zihinsel engellilerin sınıflandırılmasında, engelli çocuklarla ilgilenen gelişim uzmanlarının farklı alanlarda olması nedeniyle farklı terminoloji kullanılsa da, günümüzde yaygın olarak aşağıdaki sınıflama benimsenmektedir.

Hafif Zeka Geriliği: Zeka bölümü 70 r11; 55 arasında olanlar. Bu kişiler Debil yada eğitilebilir olarak ta adlandırılmaktadır. Zihinsel özürlüler %85 oranıyla en çok bu grupta toplanırlar. Özel eğitim olanaklarından faydalanma şansı yakalayabilirse, okuma r11; yazma, aritmetik gibi akademik beceriler kazanabilir ve ilkokulu bitirebilirler. Bu gruptakiler yaşamlarında büyük zorlanmalara maruz kalmazlarsa ve kendilerini anlayan destekleri yakalayabilirlerse yaşamlarını kendi başlarına idare ettirmekle fazla zorlanmazlar.

Orta Zeka Geriliği: Zeka bölümü 55 r11; 35 arasında olan bu kişiler Embesil yada öğretilebilir olarak ta adlandırılmaktadır. Zihinsel engel grubunun yaklaşık %10'unun bu grup oluşturur. Ciddi aile desteği alabilirlerse ve özel eğitim olanaklarından yeteri kadar faydalanabilirse, bazı akademik yetenekleri geliştirebilir, okuma r11; yazma öğrenebilirler.

Ağır Zeka Geriliği: Bu grup 35 r11; 25 zeka bölümü arasında toplanır ve idiot yada bağımlı olarak ta isimlendirilir. Zihinsel engelli grupların %3 ila 4'ü bu gruptadır. Bu gruptaki kişilerin 5 r11; 6 yaşına kadar yürümeleri zordur veya çok yetersizdir. Altı yaştan sonra kendilerini basit anlamda bes¬leyebilirler, fakat tuvalet eğitimleri konusunda neredeyse bir ömür boyu sorunlar yaşarlar. Konuşmaları son derece yetersizdir ve genelde tek ke¬lime ile ihtiyaçlarını bildirirler. Yetişkin yaşamda bile bir yetişkinin dene¬time tabidirler.

Derin (Çok Ağır) Zeka Geriliği: Bu grupta zeka bölümü 25 ve altında olan kişiler yer alır. Ağır İdiot veya tam bağımlı da denilen bu kişiler ömürleri boyunca yetişkine ve çoğu zaman da yatağa bağımlıdırlar. Öz bakım becerilerini (yeme r11; içme r11; tuvalet) gerçekleştirmeleri imkansızdır. Konuşamazlar.

6. Uzun Süre Hâsta Olan ve Hastanede Yatanlar
Ülkemizde, sürekli bakım ve tedavi gerektiren hastalıkları sebebiyle eğitime devam edemeyen öğrenciler için olanaklar ve ailelerin talepleri ölçüsünde hastanelerde açılan okullar bünyesinde yada sınırlı sayıda da olsa evlerde eğitim hiz¬metleri verilmektedir.

7. Üstün ve Özel Yetenekliler
Okul öncesi, ilköğretim ve orta öğretim çağındaki üstün veya özel yetenekli öğlencilerin bireysel yeteneklerinin farkında olmalarını ve kapasitelerini geliştire¬rek en üst düzeyde kullanmalarını sağlamak amacıyla; örgün eğitimleri dışındaki zamanlarında ilgi, yetenek ve istekleri doğrultusunda eğitim veren "Bilim ve Sa¬nat Merkezleri" açılmaktadır.

8. Uyum Güçlüğü Olan Çocuklar
Duygusal ve sosyal yönden uyum güçlüğü olan çocuklara özel eğitim önlemleri alınarak normal okullarda kaynaştırma yoluyla eğitim verilmektedir. Uyum güçlüğü yaşayan çocukların hem tanımlanmasında hem de eğitimlerinde önlemler alınmasında uzman personele oklukça fazla iş düşmektedir. Bu konuda rehberlik ve araştırma merkezleri ile çocuk psikiyatrisi servisleri, öğretmene, ku¬rum idaresine ve aileye yönelik çocuğun kişisel gelişim özelliklen çerçevesinde yapabilecekleri ile ilgili yardımlar sunmaktadırlar. Bu yardımlar daha çok çocukla nasıl bir ilişkinin kurulması ve çocuğa okul ve ev ortamında nasıl davranılması gerektiği konularına odaklanmaktadır.
Uyum güçlüğü olan çocuklar içinde ele alınan otistik çocukların eğitim ve öğretimden yararlanabilmeleri için "Otistik Çocuklar Eğitim Programı" hazırlan¬mıştır. Otistik çocukların eğitiminde, farklı modeller geliştirmek ve uygun görü¬lenleri yaygınlaştırmak için Otistik Çocuklar Eğitim Projesi ve Uygulama Yönerge¬si 17.12.1999 tarihinde uygulamaya konulmuş; bu proje ve yönerge doğrultu¬sunda "Otistik Çocuklar Eğitim Merkezleri" açılmaya başlanmıştır. Yine uyum
güçlüğü içinde değerlendirilen Dikkat Eksikliği ve Hiperaktif Bozukluklar için de benzer çalışmalar yaygınlaştırılmaktadır.

Özürlülerin Karşılaştığı Güçlükler

Kuşkusuz her özür grubunun yaşadığı güçlük hem özrün türünden hem özürlü kişinin özre verdiği anlamadan, hem de çevrenin özürle ve özürlü ile ilgilenme biçiminden etkilenir. Bu nedenle özürlü kişilerin tam olarak ne türden güçlükler yaşadıklarına empati yapmak zor, neredeyse imkansızdır. Ancak yine de söz gelişi bir görme engellinin yaşadığı güçlükleri anlamak için basit testleri insanın yapması mümkündür. Sözgelişi bir gün için de sadece yarım saatlik bir za¬man dilimi için gözlerin bağlanılması ve gündelik yaşamın bağlı gözlerle sürdürülmeye çalışılması görme konusunda sorunlu olanların yaşadıkları güçlükleri anlamamazı kolaylaştırabilir. Ne var ki, böyle bir deneyim durumu anlamayı kolaylaştırsa da, bire bir görme engelli ile aynı duyguları yasamamıza yol açmaz. Çünkü biz her şeyden önce bu sıkıntılı sürecin belli bir zaman dilimi için geçerli olduğunun bilincindeyizdir ve dahası bu oyundan istediğimiz zaman ayrılma şansımızın olduğunu biliriz. Diğer özür grupları içinde benzer türden alıştırmalar aracılığı ile engelli kişinin durumunu ve yaşadığı güçlükleri kısmen fark edebilmek mümkündür. Ne var ki fark etmemiz gereken bir şey daha var ki, bu türden alıştırmalar bizler için yaşamın içinde küçük bir oyunken bir engellinin yaşam gerçekliğinin ta kendisidir. Ve bu gerçekliği kabul etmek yada bu gerçeklikle uyum içinde yaşamak ne yazık ki hiç de kolay değildir.
Engelli bireylerle yapılan görüşmeler onların özürlerinden çok toplumun özüre ve özürlüye bakışından etkilendiğini göstermektedir. Dolayısı ile engelli kişi sadece özürüyle değil ondan daha fazla toplumun onun özürüne verdiği anlamla uğraşmak zorunda kalmaktadır. Bir sohbet sırasında bir engelli arkadaşımın "normaller bize sadece engelimizden dolayı bazı yaşam alanlarımızda kayıp-ları olan insanlar gözüyle baksa, yasamdaki kayıplarımız yarı yarıya azalır" sözleri sanırım bu durumun çarpıcı bir anlatımı olsa gerek.

Ekonomik ve kültürel açıdan yeteri kadar gelişmemiş toplumlarda özürlülük neredeyse değişmez bir kader durumu olarak algılanmaktadır. Bu toplumlarda özre yol açan risklerin azaltılması ile neredeyse ilgilenilmemektedir. Dahası özürlünün yaşadığı güçlükler görmezden gelinir ve çoğunlukla onlar için özel bir şeyler yapılması toplumsal bir görev olarak algılanmaz. Eşdeyişle, özürlü birey normal kişiler için hazırlanmış toplumsal düzeneğe uymaya zorlanır. Özürlü kişi¬lerin basit sokak düzenlemeleri ile dahi, (örneğin engelliler için merdiven, örne¬ğin engelliler için tuvalet, örneğin engelliler için yaya geçitlerine konulan sesli ge¬çiş ikazları vb...) ne denli hayatlarının kolaylaşacağı görmezden gelinir. Bir bütün olarak özürlü olmayanlara göre ayarlanmış ilişkiler sistemi içine özürlü kişi sokulmaya çalışılır, analoji kurulması gerekirse kanıtları olmayan bir canlı, kuşlar diyarında kuşlarla birlikte yaşamaya itilir. Bu yaklaşım nedeniyle çoğunlukla özür¬lüler, kendilerini evlerinin içine kapatırlar yada kendi yaşam alanlarım evlerinin yakın çevreleri ile sınırlarlar.

Daha çok gelişmemiş ülkelerde özürlü kişiler erken yaşlardan itibaren iyi eğitim olanaklarından faydalandırılmadıklarından çoğunlukla iş göremez hale gelmektedirler. Yapabilecekleri işleri bile yapmaktan alıkonulan, sürekli yaşamın dışında tutulmaya çalışılan engelli kişiler, yetişkin yaşamda sürekli başkalarına bağımlı hale gelmekte, dolayısı ile sürekli başkaları ile "minnettarlık" temelinde bir ilişki sürdürmek zorunda kalmaktadırlar. Yeteneklerinin geliştirilmesine fırsat verilmemiş, bir tür "sığınmaca" olarak yaşamak zorunda bırakılmış bu kişiler, doğal olarak duygusal gelişim anlarında da bir çok sorunla karşılaşmaktadırlar. Engelli kişilerin çoğunlukla içe kapalı, gerilimli, alıngan duygular içinde oldukları bilin¬mektedir. Engelli kişilerin uygun koşullar sağlandığında sadece engellerinden do¬layı karşılaşacağı sorunlar, ne yazık ki gelişmemiş ülkelerde engellilere yönelik yanlış tutumlar nedeniyle birçok farklı gelişim sorununa da kaynaklık edebilmek-tedir. Bugün özürlüler günleri dolayısı ile de olsa seslerini yılda bir haftalığına duyurabilen özürlülerin şikayet ettikleri en temel güçlüklerden biri, çalışma yaşamında özürlülere yeteri kadar yer açılmamasıdır. Yasalardaki belli bir sayıyı geçen kurumlarda/işyerlerinde özürlü çalıştırma zorunluluğuna çoğu kez yasaları oluştu¬ran devletin kuruları bile uymamaktadır. Bu süreç açıktır ki, özürlülüğe bakışın değişmesini zorunlu kılmaktadır. Engelliye bakış acısının değişmesi ise çocukluk çağından itibaren özürlü olmayan kişilerin bu konularda iyi eğitimden geçirilmiş olmasına bağlıdır.

Engellilerin yaşadıkları en ciddi güçlüklerden bir de toplumun onlara yönelik duygularının içerikleri ve bu duygu içeriklerinin yaşattığı ilişki güçlükleridir. Engelli kişilerle iliksilerde çoğunlukla acıma duygularıyla içice geçen duygu durumları nedeniyle onların yapabilecekleri şeylerin bile yapılmasına izin vermeyen aşırı korumacı davranışlara başvurulur. Bu koruyucu davranışlar engelli kişiyi giderek yeteneklerini kullanamaz hale dönüştürür. Bağımlı ilişkiler zeminini hazırlayan bu durum, gün gelip engelli kişiyle uğraşan kişinin bu uğraştan yorulmasına bağlı olarak geri çekilmesi yüzünden kişiler arası ilişkilerde kırgınlıklara da yol açar. Engelli kişi ile acıma ile içice geçmiş duygularla kurulan ilişki, önemli oranda özürlü ile ilişkinin sevap-günah bağlamında ele alınması ile ilgili olduğundan kişinin bu ilişkide özürlüye yaptığı yardımın ne kadarını_özürlü ne kadarım kendisi için yaptığı da bilinmez hale gelir. Bu durum, özürlülerin kişi ve yurttaş olmak dolayısıyla ile var olan temel haklarının gözden kaçırılmasına kaynaklık eder. Dolayısıyla, özürlü ile aynı toplumun insanları olmak nedeniyle ortak haklara sahip olan insanlar olarak ilişki sürdürme duygusunun yerini özürlüye iyilik yapmış olma duygusu alır. Bu iyilik yapmış olma duygusu yüzünden çoğunlukla özürlü olmayan kişi ilişkide veren konumunu işgal eder ve doğal olarak da özürlü üzerinde hak iddialarında bulunur. Tüm bu süreç açıktır ki, özürlü kişinin hiçte hak etmediği bir duygu sömürüsüne maruz kalmasına yol açar. Bu süreçte, çoğu kez kendi yurttaş olmasından kaynaklı haklarının bilincinde de olamayan engelli kişi, özürlü ile hiç de ilişkili olmayan ek bir sorunla da karşılaşmış olur.

Engelli bireylerin yukarda ifade edilen genel güçlüklerin yanı sıra karşılaştıkları çok özel güçlüklerin olduğunu da hatırda tutmak gerekmektedir. Çok açık araştırma sonuçları olmasa da otoriteryan kişilik özellikleri gösteren bir çok kişinin engelli bireyler için bırakın özel tedbirler alınarak onlarla ilişki sürdürülmesinin gereğine inanmayı yoğunlukla engelli kişileri topluma zararlı olan, gereksiz kaynak israfına yol açan kişiler olarak algıladıkları, onlara ayrılan kaynakların normal kişilere ayrılması gerektiğine inandıkları ve bu inanış biçimi nedeniyle ço¬ğunlukla onlara zarar veren ilişkilere yöneldikleri de bilinmektedir. Bu türden problemli düşünüş ve inanışların yok edilmesi görevini üstlenmesi gereken okul¬larda bile ne yazık ki, benzer görüşler içinde olan öğrenci, öğretmen ve yöneticilere rastlanmaktadır. Engellilerle ilgili bu türden bir bakısın yaygınlaştığı büyük toplumsal bunalım zamanlarında, engellilerin bir tip ortaçağda rastlanılan "cadı avı" törenlerinde "cadılara" layık görülen muamelelere maruz bırakıldığı da bi¬linmektedir. Nitekim öz anne babaların bile zihinsel engelli çocuklarına yaptıkları muamelelerin ne denli zulmedici olduğunu televizyon ekranlarına yansıyan gö¬rüntülerden biliyoruz. Bu türden uygulamalara tanıklık etmiş olmanın ürpertilerini de yaşıyoruz.

Engelli Kişilerin Yaşamlarının Kolaylaştırılmasında Neler Yapılabilir?

Buraya kadar ele alınan konu içeriklerinden de anlaşılacağı üzere, özürlülük r11; engellilik oldukça karmaşık bir konudur. Engelliliğin karışık bir konu olması çoğunlukla, engelli kişinin yaşam realitesinin kendine özgü yanlarının engelli ol¬mayanlar tarafından tam olarak anlaşılamadığı halde, sanki engelli kişinin yaşam gerçeğin! ondan daha iyi anlıyorlarmış gibi davranmayla ilgilidir. Bir başka anla¬tımla, konunun karışıklığı önemli oranda aynı gerçekliği engelli kişi ile engelli olmayan kişinin farklı şekilde algılaması ile ilgilidir. Engelli kişiler kendi yaşam gerçekliklerine ilişkin algılarını engelli olmayanlara çoğu kez iletmede zorlanırlar, çünkü engelli kişiler diğerleriyle sürdürdükleri ilişkide dezavantajlı konumdadır. Çoğunlukla engelli olmayanlara bağımlı olarak yaşamak zorunda kalmaları dolayısı ile engelliler, kendileri ile ilgili algılarım olduğu biçimiyle diğerine götüremezler. Özüre bağlı olarak yaşanılanlarla ilgili kendilerinin ye engelli olmayanın algılarının farklı olması çoğu kez ilişkide çatışmalara zemin oluşturur. Engelli kişi ötekine anlatmaya çalışırken ortaya çıkan bu çatışmalardan kaçınmak için, çoğunlukla farkına varmadan, engelli olmayanın özürlülerle ilgili algılarını içselleştirmek durumunda kalır. Bu yüzden bir çok engelli birey kendi özürüyle il¬gili çarpıtılmış algılarla yaşamım sürdürmek zorunda bırakılır. Kısaca, ilişkili ol¬duğu çevrenin engele ilişkin değer ve tutumları, engelli bireyin içinde bulunduğu durumu yansıtmasa da engelli birey bu değer ve tutumların kendi ihtiyaçları ol¬duğu sanısına kapılır Bu da engelli bireyin yaşamım ihtiyaçları doğrultusunda değil çarpıtılmış algıları doğrultusunda sürdürmesine kaynaklık eder.,

Engellilikle ilgili konunun karmaşıklığı özürlülüğün tarih içinde epeyce anlam değiştirmesine rağmen, günümüzde halen bu konuda yanlış algıların önemli oranda geçerliliğini koruması ile de ilgilidir. Özürlülerle ilgili olarak bir çok toplumda var olan yaygın bakış açışı ve görüş, çoğunlukla kulaktan dolma yanlış kanı ve inançlara dayanmaktadır. Modernleşme sürecinde özürlülerle ilgili olumlu yaklaşımları hedef alan bir çok görüş ve düşünce, her ne kadar giderek toplumun değişik kesimlerinde kendine ver açsa da, bu konuda ülkemizde önemli oranda geleneksel anlayışlara dayandırılmış düşüncelere de rastlanılmaktadır. Farklı bilgi kanallarından beslenen özürlülük konusu ve çoğu kez konunun duygusal istismarı durumu karmaşık hale getiren bir diğer önemli faktördür.
Konunun karmaşıklığının bir diğer nedeni ülkemizde konuyla ilgilenen ku¬rumların çeşitliliğidir. Özürlüler konusuyla bir yandan özel kurumlar, çeşitli rehabilitasyon merkezleri vs.. ilgilenmekte, diğer yandan devletin bir çok bakanlığı yada bakanlığına bağlı alt birimler sağlık, eğitim, sosyal yardıma dayalı kuruluş¬lar, çeşitli araştırma merkezleri vs...) konunun bi bizzat takipçiliğim ve denetçiliğini bizzat yapmaktadırlar. Böyle olunca her birim kendi istihdam ettiği uzmanların bakış açısında n konunun bir yanıyla ilgilenmekte, bu da en hafif deyimle karanlıkta fiili her biri başka yerinden tutması nedeniyle bir türlü fiili algılayamamaları gibi bir sonucu doğurmaktadır. Dolayısı ile özürlülük ve özürlü kişilere yönelik çalışmalar bir türlü bütünlük arz edememektedir.

Konunun belki de asıl karmaşıklığı yukarda sıralananların hepsinin aynı anda çakışması ile ilgili olmasındandır. Bir yandan_kendisiyle ilgili çarpıtılmış algıları olan ve kendi yaşantılarının sonuçlarını bile kendi içinden gelen anlamıyla değil dışar¬dan yüklenilen anlamıyla anlamlandıran engelli, bir yandan bu engelle ilgili ger¬çekçi olmayan inanışları sürdüren geniş toplumsal kesimler ve bir yandan da bu karmaşık ve zor sorunla kıt kanaat olanaklarla ve bir çok kuruma havale edilmiş biçimde başa çıkmaya çalışan kurumlar. Tüm bunların bir araya gelmesi, bir çok engellinin de ifade ettiği gibi yaşamı çekilmez kılmaktadır.

Ne Yapılabilir?

Özürlülere ilişkin doğru şeyler yapma, en temelde özürlülükle ilgili doğru algılar geliştirmiş olmakla mümkündür. Bu bağlamda öncelikle konunun (yukar¬da sıralanan nedenleri) karmaşıklıktan kurtarılması gerekmektedir. Bunun için de topyekün bir algı değişimine gitmeye gerek vardır. Devim yerinde ise ülkemizde özürlülükle ilgili "aydınlanma"nın başlatılmasına ihtiyaç vardır. Bu bağlamda, öncelikle kurumsal olarak özür yada engelle ilgilenen tüm kurumların, özürlülüğü ayrı ayrı ilgilendikleri bir konu alanı olarak değil, işbirliği içinde uğratılması gere¬ken bir konu alanı olduğunu bilince çıkarması şart gözükmektedir. Bu çerçevede makro düzeyde,

1. Özürlülerle ilgilenen kurumların çeşitliliği, özürlülerin tanılanmasında so¬runların yaşanmasına yol açmakta, bu kurumsal çeşitlilik bir çok bürokratik engeli de içinde barındırmaktadır. Bu yüzden sadece özel eğitime süreçlerine ve özel eğitime ihtiyaç duyanlara yönelik rehberlik çalışmalarına odaklanan Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğünün sadece okul çağındaki özürlüleri kapsayan çalışmalarının genişletilmesi gerekmektedir. Bu genişletme doğrudan tüm özürlüleri kapsayan bir üst idari organı (sözgelişi, Özürlüler Koordinatörlüğü olarak adlandırılabilecek bir birimi) içine alacak şekilde olabilir ve bu idari organ özürlülerle ilgili diğer kurumları da kapsayarak, özürlülüğe ilişkin bütüncül bir yaklaşımın oluşturulmasını sağlayabilir.

2. Özürlülük konusunda tüm toplumun aydınlatılmasını sağlayacak anlayış değişikliklerini gerçekleştirmek üzere, konunun uzmanlarının da içinde yer aldığı çeşitli dernek ve gönüllü kuruluşlara sunulan olanaklar genişletilebilir. Ülkemizde yeni yeni hareketlenen gönüllü kuruluşların konuyla ilgili projeleri, bu konuda oluşturulacak olan bir fon aracılığıyla desteklenebilir.

3. Engelli kişilerin yaşamlarım zorlaştıran her türden kent planlarının sorumlularının kimler olduğu belirlenebilir ve bu kent planlamalarında özürlü yurttaşları göz ardı eden uygulamaların ortadan kaldırılması için yasal yaptırımlar da dahi önlemler alınabilir.
4. Özürlülükle ilgili toplum bilincini geliştirmek üzer özellikle ulusal medyanın sorumluluk üstlenmesi sağlanabilir. Bir çok Batı Avrupa ülkesinde uygulanan medyaya haftada belli saatlerde bu konuyla ilgili yayın yapma zorunluluğu getirilebilir.

Özürlülükle İlgili Olarak Okullarda Neler Yapılabilir?

Özürlülük konuşurda yukarda ifade edilenler büyük ölçekli ve devletin bir çok kurumunu ilgilendiren çalışmalardır. Bir ayağı yasal değişikliklerde olması nedeniyle parlamentoda, bir ayağı toplumun en ait kesimindeki insan anlayışının değiştirilmesinde olan bu tür makro çalışmalar açıktır ki hem zamana hem de ciddi kaynağa ihtiyaç göstermektedir. Zamana ve kaynağa ihtiyaç göstermeyen çalışmalar ise mikro düzeyde çözümlere yönetmektir. Bu çözümlerin basında okulların işe koyulmasını sağlamak gelmektedir.

Her ne kadar okullarda özel eğitim çalışmaları yaygınlaşmış gibi gözükse de, çoğu kez bu çalışmaların içeriği doldurulamamaktadır. Ağırlıklı olarak özürlü çocuklara yönelik bilgi eksikliği ve önyargılar yüzünden ne yazık ki bir çok okulda özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklara onların ihtivadan oranında ulaşılamamak¬tadır. Bu nedenle bu konuda öncelikle aldıkları eğitim gereği özellikle uyumsuz çocuklarla ilgili olan sorunlardan başlamak üzere, en başta okul psikolojik danışmanlarına (rehber öğretmenlere) ama giderek tüm öğretmelere önemli görevler düşmektedir. /

Psikolojik Danışmanlar Neler Yapabilir?

Özel eğitim konusunda psikolojik danışmanlara düşen görevleri iki genel başlık altında toplayabilmek mümkündür.

1. Psikolojik Danışmanların Öğretmen Ve Veli Eğitiminde Üstlenebilecekleri Roller
Özürlülük konusunda yaygın olan ve yaygın olduğu kadar yanlış olan inançların değiştirilmesi, önemli oranda özürlüyle ve özürle ilgili doğru bilgilere sahip kişilerin sürece müdahil olmasıyla sağlanabilir. Bu konuda okullarda görevli ve yetkili olan kişiler ise (çoğu kez özel eğitim okullarında bile yeteri kadar özel eğitim uzmanının bulunmaması yüzünden) çoğunlukla psikolojik danışmanlardır.

Psikolojik danışmanlar, kendi işlerini hakkıyla yapma eğilimine girmeyi başarabilirse, özel eğitim alanında var olan yanlış toplumsal kanıların değişmesinde önemli roller oynayabilirler. Bu ise onların mezuniyet öncesi yetiştirilme tarzları ile doğrudan ilgilidir. Ne yazık ki günümüzde psikolojik danışmanlar özel eğitimi kendi uzmanlık alanları dışında algılamakta ve bu konuda çalışmaya fazla istekli olmamaktadırlar. Bu daha çok onların yetiştiği fakültelerin çoğu kez onları görevlerini sınırlandırmaları ve özel eğitim konusunda yeteri kadar onları güdülememesi ve bilgilendirmemesi yüzündendir. Özel eğitim konusunda her ne kadar yeterli bilgiye sahip olmasalar da özellikle hümaniter eğitim anlayışına daha yakın yetiştirilmeleri nedeniyle psikolojik danışmanlar, özürlülerin ihtiyaçlarını hümanist bir çerçeveden aileye ve öğretmene taşıyabilecek hali hazırdaki en uygun kaynaktır.

a) Okul psikolojik danışmanları, özürlü çocukların aileleriyle yapacağı görüşmeler aracılığı ile onları çocuklarının ihtiyaçları konusunda bilgilendirebilir. Unutmamak gerekir ki, özürlülükle ilgili uygulama alanında ortaya çıkan sorunlar çoğu kez özürlüyle ilgili bilgi eksikliğine dayalıdır. Ve birçok kişi özürlülükle ilgili neredeyse sıradanmış gibi duran bilgilere bile açtır. Sözgelişi ona babaların özürlü çocuğun duygularını anlaması için sadece özürlü çocuğunu anlamaya teşvik edilmesi bile, özürlü ile ailesi arasında bazen sanıldığından çok daha güçlü bir duygusal bağın kurulmasına yol açabilmekte, bu durum da özürlü çocukla aile içinde süre giden çatışmaları önemli oranda azaltabilmektedir.

b) Özürlü çocuğa sahip aileler özürlü çocuktan utanma duyguları nedeniyle çocuklarını gizlemeye yönelmektedirler. Birçok aile çok belirgin olmadığı durumlarda özürü kabullenme konusunda ciddi güçlüklerde yaşamaktadır. Ailelerin yaşadığı bu türden durumlar nedeniyle çocuklarına yakın olmadıkları ve onların ihtiyaçlarını anlayamadıkları bilinmektedir. O nedenle psikolojik danışmanların ailelere sunabilecekleri en ciddi desteklerden biri, onların özürlü çocuğu kabullenme konusunda yaşadıkları güçlükleri aşmalarına yardım etmektir.

c) Özürlüler konusunda çoğu kez öğretmenler arasında ortak bir tutum ve anlayış ne yazık ki sağlanmamıştır. Kendilerini daha çok normal öğrencilerin eğitimleri konusunda bir takım becerilerle donatan öğretmenler, özürlü öğrencilerle uğraşmayı kendi öğretmenlik rolleri arasında kabul etmeye çoğunlukla yanaşmamaktadırlar. Öğretmenlerin özel eğitime dönük tüm çalışmaları desteklemelerinin onların temel öğretmenlik rolleri arasında olduğunu öğretmenlere götürme konusunda psikolojik danışmanlar rol üstlenmelidir.

2. Psikolojik Danışmanların Engelli Öğrencilerle İlgili Üstlenebilecekleri Roller
Engelli çocukların çoğunlukla uyum sorunları yaşadıkları, arkadaş ilişkilerinde çoğu kez içe kapalı, zaman zaman saldırgan davrandıkları bilinmektedir. Engelli çocukların bu davranışları çoğu kez sınıf içinde önemli problemlerin yaşanmasına kaynaklık etmektedir. Tüm il merkezlerinde bulunan Rehberlik Araştırma Merkezlerir17;nin de desteğini alarak, psikolojik danışmanlar:

a. Özürlülük nedeniyle yaşadığı duygusal sorunları ifade edebilmesi ve olumsuz duygularının kendi yaşamlarını zora sokan yanlarını görebilmesi için özürlü çocuklarla çeşitli psiko drama, rol oyunları türünden etkinlikler düzenleyebilir. Bu etkinliklerin sadece özürlü çocukların bir araya gelmesiyle düzenlenmesi gerekmez. Özürlü olmayan çocukların da özürlü kişileri daha iyi anlayabilmesi için karma etkinliklere olanaklar ölçüsünde okullarda yer verilebilir.
b. Engelli çocukların yetenek ve ilgilerinin keşfedilmesi için sınıf öğretmenlerinin de desteğini alarak, çeşitli test ve envanterler uygulanabilir.
c. Toplumumuzda birçok alanda olduğu gibi engelli kişilerle iletişimde de ciddi sorunlar yaşanmaktadır. İletişim sorunlarının aşılmasında çoğu kez her kesimden insanın iyi modellere ihtiyaç duyulduğu bilinmektedir. Psikolojik danışmanlar, özürlü çocuklarla sürdürdüğü anlayışlı, sorunu çözüm odaklı, sevecen, ilgili vb. ilişkiler aracılığı ile bu çocuklarla iletişimin nasıl sürdürüleceği konusunda okul çevresine model olmaya yönelebilir.
d. Engelli çocukların sınıf içi sorunları konusunda öğretmen ve öğrenci eğitimine dönük çalışmalarda etkin rol oynayabilir. Söz gelişi engellilerle ilgili çoğu kez engelli bir öğrenciyi de işin içine katarak konuşmacı olarak bile görev vererek, paneller, seminerler verdirebilir. Okulun bütün olanaklarının kullanılmasında özürlülerin de en az diğer öğrenciler kadar etkili olabileceğini uygulamaları ile gösterebilir.
Özetlemek gerekirse psikolojik danışmanın yapması gereken tek şey ise, toplumun insanla ilgili olanlarda sorunluluk alan bir ferdi olduğunun bilinciyle hareket etmesidir.
Öğretmenler Neler Yapabilir

Öğretmenler, özürlülükle ilgili toplumsal aydınlanmaya an fazla katkı sunması beklenilen kişiler durumundadır. Bu nedenle öğretmenle öncelikle özürlülerle ilgili eğitsel rolleri olduğunun farkında olmalıdır. Öğretmenlerin hümanist bir anlayıştan yola çıkması ve özel eğitime muhtaçlığın her an hepimizin başına gelebilecek bir olgu olduğunu akılda tutması gerekir. Ve daha da önemlisi; bu bilinci topluma taşıma konusunda gönüllü rol üstlenmesi gerekir.
Öğretmenlerin toplumun sağlıklı işleyişi için kendilerini doğru bir anlayışla eğitim süreçlerine adamaları onların aydın olma görevleridir. Bu nedenle özürlülük konusunda da toplumsal bilincin geliştirilmesi için öncü rolleri vardır ve bu rolleri onlar yerine getiremediği her durumda bir bütün olarak tüm toplumsal işleyişte ciddi sorunlar doğacaktır.

Öğretmenler okulda ve sınıfta aşağıda vurgulanan bazı rolleri üstlenebilirler.

1. Çoğu kez ailelerin yüzünden kaçan özürü tanımada ilk iş öğretmene düşmektedir. Bu yüzden öğretmenler; özellikle fiziksel ve zihinsel bazı engellerin tanımlanmasında rol oynayabilirler. Dikkatli gözlem yapan bir öğretmen, sınıf içinde işitme, konuşma, görme sorunlarının erken teşhisinde önemli roller oynayabilirler. Okullarda yıl içinde erken teşhis taraması yapar. Rehberlik ve Araştırma Merkezi uzmanlarından da alacağı yardımlarla öğretmenlerin çocukta oluşturduğu problemler konusunda aileleri bilgilendirmesi mümkündür.

2. Engelli öğrencilerin yaşadıkları duygusal sorunlar konusunda diğer öğrencilerin içgörü geliştirmesini sağlamak üzere bazı alıştırmalara ve uygulamalara ders etkinlikleri sırasında yer verebilir. Bu tür etkinlikler aracılığı ile özürlü çocukların aşağılandığı ortamların önüne geçebilmektedir.

3. Öğretmenler sınıf ve okul içinde özürlü çocukların karşılaştıkları yaşam engellerinin aşılması konusunda ilgili kuruluşlarla işbirliği yaparak öğrencilerle güven ilişkisi kurabilir ve bu ilişki aracılığı ile engelli kişinin yeteneklerini ve sınırlılıkları daha yakından tanıma olanağı elde edebilir.

4. Engelli kişilerin yaşam sorunlarını içeren çeşitli anlatıları, denemeleri okul gazetesinde sürekli bir köşe haline getirebilir.

5. Engelli olan ve başarılı uyum yapabilmiş kişileri okula davet edebilir ve onların yaşam deneyimlerini okulla paylaşarak hem engelli öğrencilerin cesaretlenmesine hem de diğer öğrencilerin onlara tepeden bakan tavırlarından uzaklaşmasına olumlu katkılar sunabilir.

6. Öğretmenler özürlülerle ilgili gönüllü kuruluşlarla işbirliğine yönelebilir, gönüllü kuruluşların yaygınlaştırılmasına zaman ayırabilirler.

Özetlemek gerekirse; genel olarak ifade edilenlerden yola çıkarak öğretmenler; özürlü öğrencilerin yaşantılarını zenginleştirecek onlarca konuyla ilgilenebilirler.
Normal bireylere olduğu gibi engelli bireylere sunulacak rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri temelde engelli bireylerin kendilerini ve çevrelerini tanımaları, kendilerine açık olan olanaklardan haberdar olmaları, çevrelerine uyum sağlamaları, güçlü ve zayıf yönlerini kabul ederek kendileri için en uygun verebilmeleri için yapılan yardım süreçlerini kapsar.
 
Pes Patch Blog Pes 2009 Blog